Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik patoloji derecesinde nefreti olan çevreler, bu nefretlerini darbecilere peşkeş çekmişler meğer. 15 Temmuz işgalcilerin sermayesi tankları, tüfekleri ve Erdoğan düşmanı sözümona entelektüeller olmuş. Farkında bile değiller. Erdoğan’dan değil aslında Türkiye’den, Türk milletinden, Türkiye’ye ait her değerden nefret ediyorlar.
Çünkü 15 Temmuz gecesi ortaya çıktı ki, Tayyip Erdoğan milletin bağımsızlığının garantisidir. Halkın oylarıyla seçilen bir cumhurbaşkanını yargılatma, ortadan kaldırma, onsuz bir siyaset sahnesi oluşturup, ülkenin parçalanmasının yolunu açma komplosunun bir parçası olan çevreler, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri günü alamadıkları dersi, belki de 15 Temmuz gecesi almışlardır. Ölümün üzerine cesaretle yürüyerek, kaderin tek sahibinin Allah olduğu inancıyla, milleti demokrasiye ve bağımsızlığa sahip çıkmaya çağıran Tayyip Erdoğan, küresel bir işgal girişiminin önünün kesilmesinin de lideri olmuştur.
Filmi geriye saralım. Sonra bir dakika durup, günümüze dikkat kesilelim. Erdoğan düşmanlığını bir varlık sebebi haline getirmiş “aydınların” 15 Temmuz öncesi adımlarını gözümüzün önüne getirelim bir an. Can Dündar’ın bir basın özgürlüğü maskesi altında ülke karşıtı operasyonların öznesi haline gelmesi. Eğer devşirilmiş olmasa, o yapmacık kadife sesiyle belgesellerini yapacağı 15 Temmuz destanından payelenme şansını kaçırır mıydı? Tamamen sivil bir demokrasiye vakfettiği izlenimi verdiği bir kariyeri, son deminde aşağılık küresel komplolara feda eder miydi?
Milletin vicdanında bir kez daha mahkûm oldu Can Dündar. Can Dündar’ın dışında nefes nefese muhalifçilik oynayan “gazetecilerin” telaşlarını daha iyi anlıyoruz bugünlerde...