Siyaset sanatı genlerimize işlenmiş… Millet olarak geçmişten günümüze siyaset merakımız hep vardı, sanırım böyle de devam edecek. Evde, yemekte, işte, yani hayatımızın her anında siyaset ve siyaset üstü konuşmayı milletçe çok seviyoruz. 15 Temmuz sonrası hızlı değişim ve dönüşümün olduğu süreci hep birlikte yaşamaktayız. Yeni Başkanlık sisteminin geldiği süreçte uygulama alanları üzerinden tartışma hiç eksilmediği gibi her alanda her şeyi ustaca yorumlamayı biliyoruz. Bunun siyaset hastalığından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Rahmetli Cem Karaca’nın, “Üç beş kişi oturmuş hükümet kuruyorlar” sözünün manidar olmasının yanında birileri bizleri dizayn etmeye de devam ediyor.
İyi Parti’nin kurulması sonrası birtakım oyuncuların aktif siyaseti yönetmesi ve siyaset mühendisliğini organize etmesi bugünki sürecin daha iyi okunmasını sağlıyor. 2007 yılı sonrası bazı denklemlerde karanlık odakların Türkiye üzerinden organize etmeye çalıştığı siyaset mühendisliğinin, A Partisi, C Partisi açısından fazla farkı olmadığını gözlem altında yorumlamak gerek. 15 Temmuz öncesi Meral Akşener Hanım’ın ve parti kurmaylarının yaptığı açıklamaların tesadüf olmadığı kanısındayım. Hatta Meral Hanım’ın yakın arkadaşlarına kimler tarafından doğrudan mesaj taşıdığı iyi bilinmelidir.
15 Temmuz sonrası farklı olacak demesi tesadüf müydü? FETÖ’ye methiyeler dizmesi tesadüf müydü? HDP’nin baraj altı kalmaması için %10 barajın aşağı çekilmesi gerektiğini söyleyen, Meral Akşener hanım? Herhalde tesadüf değildir. Sn. Koray Aydın Bey’in ‘’Cemaatin ortak adayı Meral Hanım’dır” demesi sizce tesadüf mü? Hatta Meral Hanım, Gülen için kullanılan “haşhaşi” ifadesinin kendisini rahatsız ettiğini açık şekilde ifade etmektedir. “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini kendisine rehber edinerek cunta harekatına bağlılığını ifade eden Meral Hanım’ın görüşleri birer tesadüften mi ibaret? Kısacası kimin eli kimin cebinde belli değil, CHP-İP ve HADEP Cumhur ittifakında olduğu gibi yerelde de talimatları iyi okumuş, yani bir kişinin basit bir misyonu olmadığını, küresel siyaset mühendisliği üzerinden şekillendiğini gözlemleyebiliyoruz…
Ak Parti’yi doğrudan hedef alan bazı siyasi partilerin muhalif konuşmalarının özgüvenlerinden kaynaklanmamasını, siyasi gelenek olarak görmek gerek. Yakın zamanda başlatılan yeni oluşumların doğal hareketler olmadığını, son durumların kritiğini alarak anlayabiliriz. 15 Temmuz sonrası İyi Parti’nin, bazı karanlık odakların beklentilerini karşılayamamasıyla yeni oluşumlara ihtiyaç duyulduğu kanısına varılabilir. Bu oluşumların başındaki isim her ne kadar Ali Babacan gibi gözükse de, kanımca asıl aktör Sn. Abdullah Gül’dür. Bu iki farklı yeni hareketin misyonu, Ak Parti’yi bitime odaklı kurulan siyaset mühendisliği üzerine şekillenmektedir.
Eski birçok bakan ve vekil, Babacan’ın ekibinde yer almak için kulis yaparken, isimlerin gizli kalmadığını da söyleyelim… Bazı Batı destekli STK’ların Babacan ekibine sıcak mesajlar vermesi de tesadüf değildir. Sn. Babacan’ın uluslararası anlamda kullandığı iletişim dili ve öngörülebilir saha çalışması aktif bir şekilde ilerlemektedir. Yani küresel baronlar tarafından karşılığı olan ve dikkatle izlenen bir oluşum içerisine gidildiğini söylemekte fayda var. Bunun da Türkiye düşmanlarını sevindirdiğini söyleyebilirim.
Sn. Ahmet Davutoğlu Bey’in çalışmalarının nispeten daha yerel ilerlediğini ve Ak Parti’ye küskünler hareketi üzerinden şekillendiği söyleyebiliriz. Buna karşın Ak Parti misyon temsilcileri ne yazık ki parti teşkilatlarını bir arada tutmak için pek bir çaba içerisine girmiş değildir. Yakın çevremizde bulunan eski belde yöneticileri, il, ilçe yöneticilerinin ve başkanlarından oluşan birçok arkadaşlarımızla görüşmelerimizi sürdürmekteyiz. Aynı zamanda eski vekiller ve birçok eski parti görevlileri de oldukça ihmal edilmiştir. Yeni delege seçimleri yapılırken Genel Başkan Sn. Erdoğan bile endişelerini parti mekanizmasını uyaracak şekilde seslendiriyor.