Doğan grubunun satılması ile ilgili sancılar artınca bizdeki bir kısım oligarşik grup son derece rahatsız olmaya başladı. Doğan medyasını kaybetme korkusu, bu grupların başında sabetayist ve masonlarla birlikte Jön Türkler grubu da açıktan rahatsızlıklarını ifade etmeye başladılar. Eh ne de olsa bir kaleleri vardı ve arada bir amiral gemisi sıfatı ile her türlü manşeti kullanımları mevcuttu. Şimdilerde ise acıları ve sancıları büyük olsa gerek. Zira 95 yıldır bu milletin tebaasını uyuttular. Birilerinin dur demesi gerekirdi ve öyle de oldu. Aydın Doğan’ın anlayışlı olması da önemli? Sanırım birileri sopa göstermedi, daha doğrusu sömüreceği eski Türkiye kalmadı.
Türkiye’de neredeyse son sekiz yıldan beri “Merkez Medya ve Okyanus Medyası”nca, Recep Tayyip Erdoğan’ın adeta bir diktatör edasıyla ülkeyi yönettiği, basın mensuplarını içeri attırdığı imajı oluşturulmaya çalışıldı ve hatta bu medyanın, Türkiye düşmanlarına, güncel bilgileri yalan-yanlış ve ülkelerini ihanetle suçlayacak haberler ileterek, yabancı ajans ve kuruluşlara hizmet ettiklerini söyleyebiliriz. Doğan medyasının en büyük hatalarından birinin de, Alman ve ABD yayın kuruluşlarına yan kuruluş olarak sırtını dayaması olduğunu bilmemizde fayda vardır.
Yakın tarihimizi gözden geçirdiğimiz zaman, bu bize yapılanları nereye koyacağız, nasıl hesaplaşacağız dediğimiz çok olmuştur. Neyse ki Allah’ın da bir hesabı vardı, gün oldu devran döndü AK Parti iktidara geldi. Vesayet rejiminin aktörleri yine her türlü pisliklerini sergiledi. Rektör bozması ahlâksızlar, başbakanları, bakanları azarlamaya devam etti. Üniversitelerin açılış günlerine davet edilen siyasetçiler adeta şamar oğlanı gibi yuhalandı, hor görüldü, alçakça yıpratıldı. Yine kapatılma davaları açıldı, yine laiklik sloganları atıldı, yine Anıtkabir’e on binlerce insan yığıldı, yine gazetelerde düzmece manşetler atıldı. Ancak “vesayet” hiçbir zaman geri adım atmadı. Askerler, rektörler, öğretim üyeleri, hakimler, savcılar, sivil toplum kuruluşları, “Türkiye laiktir laik kalacak ve Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atmaktan geri durmadı. Geziler yaşandı, 17/25 Aralık yaşandı, 15 Temmuz yaşandı.
Ancak köprülerin altından çok sular geçti. Tam her şey bitti “artık bu türden bir şeyler bir daha yaşanmaz” diyorduk ki 25 Şubat 2017 günü Hürriyet Gazetesi yine provokatif bir manşetle kamuoyunun gündemini belirledi; “Karargâh Rahatsız”. Bundan 20 yıl önce Necmettin Erbakan hükümeti başta olmak üzere milliyetçi muhafazakâr insanları hedef alan 28 Şubat kararlarının tam da seneyi devriyesinde, askeri vesayetin endişelerini dile getiren bir manşet atabilmek inanılmaz bir cesaret gerektiriyor. Bu haddini aşanlar kimden cesaret alıyordu, sormadan edemiyoruz.
25 Şubat 2017 günü o manşeti gördüğümüzde önce anlam vermeye çalıştık, ancak mantıklı bir sebep bulamadık. Karargâhta rahatsızlık duyanlar başta olmak üzere, haberi hazırlayan Hande Fırat, Sedat Ergin, Tufan Türenç’ten, değerli dostumuz M. Hakan Sağlam şikayetçi olup, darbe çağrısı yapan Hürriyet Gazetesi’ne el konulmasını talep etmişti. 27 Şubat sabahı dilekçeyi Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdi ve bu haber aynı anda ajanslara düşünce bir anda gündem değişti. Konu hakkında önce Adalet Bakanı, ardından Sayın Başbakan ve bir gün sonra da Sayın Cumhurbaşkanı açıklamada bulundu.