Küresel oyuncuların Türkiye üzerinden yeniden dünyayı şekillendirme oyunlarını ve müttefiklik üzerinden yeniden şekillenen çıkarları göz önünde bulundurmamız gerekli.
Dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’ın iyi bir devlet adamı olduğunu çok net söyleyebilirim. Bush ABD başkanı olduğu dönemde, Irak işgal planı yapıldığında bir devlet adamı olarak rahmetli Özal süreci çok iyi takip etmekteydi ve ABD’nin hamlelerine karşı kollarını sıvamıştı. En önemli özelliği de tehlikeyi yakından görebilmesi ve gözlemleyebilmesiydi. Özal ile Bush arasında geçen konuşmada ABD ordusunun bölgeyi işgal edeceği fikri netleştiğinde Özal hemen tepkisini kesin bir dille Bush’a bildirmiş, 1926 kararları gereği ihtilaflı olduğumuz Misak-ı Milli sınırlarımız açısından Irak sınırından Musul’a kadar Türkiye’nin müdahale hakkının olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir. Bush’un kendisine saygı duymasını ve Musul’a kadar sizin hakkınızdır demesini bir zafer ilan eden rahmetli Özal, milli duruş sergileyerek büyük Ankara otelinde acil bir toplantı organize etmiş, toplantı sonrası gerekli talimatları vermiştir. Özal’ın bu başarısını hazmedemeyen dönemin ulusalcı cuntacı general yapısı Özal’a karşı hamle yaparak tarihin en büyük ihanetlerinden birini ülkemize yapmışlardır. Kenan Evren de utanmadan bu konuyu tasdiklemiştir. Bugün ABD, burnumuzun dibinde ikinci bir İsrail politikası oluştururken elimizin kolumuzun bağlı olmasının nedeni ihanetçilerdir.
Uzun bir aradan sonra Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Misak-ı Milli
sınırlarımızı dillendirmesi, Suriye’de yapılan hataların tekrarının
yaşanmaması adına önemli bir süreci gözden geçirdiğinin
habercisidir. Sayın cumhurbaşkanı hem Suriye’nin hem de Irak’ın
toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini açık açık ifade ediyorsa
bilin ki Türkiye kararlı bir tutum içerisindedir. Sayın Erdoğan’ın
‘’Musul ve Kerkük üzerinde sorumluluğumuz var’’ ifadesi ve ‘’Hem
sahada hem masada olacağız’’ demesi devlet aklı
gereğidir.
Kürt kartını sık sık sahaya sunan ABD, aslında Türkiye’nin gardını
düşürmek için kirli Pentagon aklını devreye sürmektedir. CIA
raporlarına baktığınızda Obama döneminde, Türkiye politikalarında
nispeten daha olumlu bir yaklaşım olduğunu görebiliriz. Ilımlı
İslam modeli diye bir kavram üzerinde çalışan ABD’nin, Türkiye’yi
İslam dünyasına rol model olarak sunması, yakın ilişkiler sebebi
olarak seçmesi gerçek müttefiklik ilişkilerinden uzak durduğu
anlamına gelir ki bu da ABD’nin ikiyüzlü politikasından
kaynaklanıyor. Çıkar ilişkilerinde Suriye politikası ile karşı
karşıya geldiğimizde nedense her şeyin birden değiştiğini
görüyoruz. DAEŞ ile mücadelede Türkiye’nin, ABD’nin kirli
planlarını deşifre etmeye başlamasından itibaren ABD senatosunun
Obama’ya baskı yaptığını ve FETÖ’nün bazı senatörleri, Türkiye
karşıtı örgütlediğini görmekteyiz.
Son zamanlarda bölgemizde Barzani üzerinden oynanan oyunun kartlarının kırıldığı sürece geldik. Barzani hamlesinde 25 Eylül referandum kararı saf ve masum bir düşünce olarak algılanmasın. Barzani’nin ‘’benim çocukluk hayalim’’ ifadesi basit bir açıklamadır. ABD ve İngiltere Barzani’nin arkasında durarak asıl kirli planı devreye sokmak için bir takım hamleler planlıyor. Bu hamleyi ifade etmeye çalışalım; ABD kendi çıkarları açısından bölgede oluşan Türkiye gücünün farkında ancak bu gücü bertaraf etmek için kendisine yakın ve kontrol altında tutabileceği PKK ve YPG örgütünü kullanarak kuzey Suriye’de kendisine bağlı paramiliter gücü kullanarak büyük terör devleti kurmaktır.
Barzani’nin yeni süreçte PKK’yı
kendinden uzak tutmak adına kendini garanti altında almak için ABD
ile kapalı kapılar ardında gizli görüşmeler gerçekleştirdiğini ve
teminat sağladığını söyleyebiliriz. Bu konuyu yakından takip eden
Türkiye’nin böyle bir hatayı kesinlikle affetmeyeceğini net bir
şekilde ifade edebiliriz. Sonuçlara ve gelişmelere bağlı olarak
bölgedeki hassas dengeler noktasında İran, Irak ve Türkiye arasında
bir fikir birliğini işaret ettiğini ve böyle bir durumda
Barzani’nin çok ağır bedeller ödeyeceğini öngörebiliriz.
Kısa bir ifade ile Türkiye, zor zamanlarda Kuzey Irak’ın yanında
bulunmuşken böyle bir ihaneti asla kabullenemez. Musul ve Kerkük
gibi sancılı bir konu varken Barzani’nin aklına böyle bir kararı
üst aklın soktuğu ortadadır.
Sayın Barzani’nin unutmaması gereken
şudur; önemli süreçlerden geçtiğimiz bir dönemdeyiz. Türkiye
devletinin aklının hâlâ 1990’lı yıllarda olmadığını iyi analiz
etmesi gerekir. Bu da şu manaya gelir; yerli ve milli kaynakları
ile gelişen, dönüşüm yaşayan Türk Silahlı Kuvvetleri emir-komuta
olarak milli iradeye bağlıdır.
Rahmetli Özal’ın azim ve gayretinin Sayın Erdoğan’a tecelli etiğini
unutmayalım. Böyle bir durumda Kürdistan Devletini oluşturmaya
çalışan ve pazarlayan akımlar sanırım bir noktayı unutmuşlar.
Türkiye olası durumlara kaşı askeri güç dâhil bütün seçenekleri
gözden geçirecek ve masada tutacaktır. Bölgenin huzura ihtiyacı
olduğu kesindir. İslam âleminin daha fazla bölünmeye değil
birleşmeye ihtiyacı olduğu aşikâr. Düne kadar batılılar Kürtleri
katlediyorken; ‘’nerden geldi bu sevgi?’’ sorgulamak gerekmez mi?
Dün Musul-Kerkük meselesi yarın Diyarbakır-Ankara meselesi
olmasın.