Bugünkü yazımızda PKK sorununun, etnik milliyetçilik üzerinden, bölgesel ve toplumsal altyapısına değineceğiz. Etnik Milliyetçilik, birçok ölçütle tanımlanabilen esnek bir yapı olarak literatürde karşımıza çıkıyor. Dil, töre ve kültürel nitelikleri aynı olan boy ve soy bakımından birbirine bağlı toplulukları ifade etmede kullanılmasının yanı sıra, etnik kimliklerin içerik ve anlamları değişiklikler gösteriyor. Bu açıdan baktığımızda ekonomik ve siyasal koşullara, kültüre, döneme, bireyin algılamasına ve tutumuna göre farklılık gösteriyor.
Terörizm, toplumda genel bir korku ortamı oluşturmak ve belirli bir siyasi amacı elde etmek için sistematik şiddetin kullanılması olarak tanımlanıyor. Bir başka ifadeyle terörizm, siyaset yapma biçimi hatta siyasetin en radikal biçimi olarak da tanımlanabilir. Ayrılıkçı terörizm ise belirli bir bölgeyi, bağlı bulunduğu ülkeden kopararak bağımsızlık kazandırmak amacıyla yürütülen şiddet hareketleridir. Türkiye’de, PKK gibi etnik temelli ayrılıkçı hareketlerin kökenleri, 19. yüzyıla kadar gidiyor.
Günümüze kadar gelen süreçte, Türkiye’deki PKK sorununun, çeşitli sebeplerle giderek sosyal rijitliği de artarken, toplumsal agresifliği artıyor.
Burada söz konusu olan, farklı sınıfların ayırt edici tarihsel (aşiret) kültürüne sahip olmasıdır.
Batılı olmayan ulusların büyük bir bölümü bu kısımda yer alırken, siyasi sınır talepleri de etnik grubun ulus olarak doğmasında önemli bir faktördür. Bütün yönleriyle “ulus inşasının” etnik gruba verdiği siyasi motivasyon budur. Ne var ki, etnik grupların siyasallaşması birtakım problemleri de beraberinde getiriyor. Özellikle de günümüz devletlerinin çok uluslu yapısı dikkate alındığında, bu sorunun boyutu daha da belirgin hale geliyor. Bu bakış açısıyla değerlendirdiğimizde çokuluslu devlet için “etnik ulusçuluk” siyasi istikrara yönelik, çok ciddi bir tehdit olabilmektedir.