Cumhuriyetin hangi şartlarda ve kimler tarafından kurulduğunu, işgalci güçlere karşı nasıl bir mücadele verildiğini bir an için anımsayalım. Her renk, dil ve dinden silah arkadaşları; Nene Hatun’lar, Sütçü İmam’lar, Şahin Bey’ler, Seyit Onbaşı’lar, Fatma Ana’lar, Said-i Nursi’ler, Yahya Çavuş’lar, Tıbbiyeliler ve daha nice kınalı kuzular…
Bu ilelebet payidar kalacağına inandığımız cumhuriyetimizin temellerini hep birlikte atmışlarken, her ne hikmetse, zaman içerisinde, milletin iradesinin üzerindeki karanlık eller, kamu yönetim işleyişini, mütedeyyin Anadolu insanının eliyle yönetmesini (çekip/ çevirmeyi) sakıncalı görmüş ve adeta devleti belirli bir zümrenin memuriyetine tahsis etmiştir.
90’lı yıllara kadar süregelen bu anlayış, devlete hizmet etmeyi unutmuş; “Bugün git yarın gel” , “benim memurum işini bilir” veya “devletin malı deniz yemeyen keriz” şeklindeki zihniyeti resmen devleti sarmıştı.
90’lı yılların ortasına gelindiğinde (27 Mart 1994) Refah Partili belediyeler milletten hizmet için vize almıştı. Refah Partisi belediyecilik anlayışı bu hantal bürokratik ve hatta oligarşik yapıya rağmen hizmet ediyor ve milletten taktir topluyordu. Ancak seçilmişlerin üzerindeki vesayet makamlarının baskısı arttıkça, millete hizmet için tüm kanallar da kapanmış oluyordu. Öyle ki; seçilmiş bir belediye başkanı (Hem de Büyükşehir Bld.Bşk.) o kurumun memuruna iş yaptıramaz hale gelmişti!
Bu aziz millet; cuntacı anlayışın, yargının, medya ve sermaye güçlerinin seçilmişler üzerindeki vesayeti kırmak için 24 Aralık 1995’te Refah Partisini 1. parti yapmış ve iktidarı kurma yetkisi vermiştir…