Adalet, oksijen gibi bir şey, varken değil, yokken aranır; hem de hayati derecede. İnsanları, Ankara'dan İstanbul'a kadar 450 kilometre yürüten tılsım da bu. Her insan, toplum, millet ve devlet ona muhtaç, onsuz yaşayamaz. Bunun için "Adalet mülkün temeli" denilmiş. Aslında adaletin ne olduğunu bilmeyen yok da, sıra saygı göstermeye, baş eğmeye gelince yan çizmeler başlıyor. Ah! Şu "ben" ve " ideolojik şartlanma" denen düşman var ya, işte o başımızın belası… Canına okununcaya kadar, vay halimize…
Ekmek-su kadar ihtiyacımız olan "adalet" arayışı için Kılıçdaroğlu değişik bir yol buldu. Tarihimizde ilk defa Ankara'dan İstanbul'a kadar 24 günde 450 km yürüdü; hem de binlerle beraber. 9 Temmuz'da Maltepe'ye ulaştı ve yürüyüşü milyonların katıldığı miting konuşmasıyla tamamladı. O gün bu gün gündemden düşmüyor; düşmemesi de lazım.
Aslan Bulut, Yeniçağ'da Kılıçdaroğlu'nun "…tüm Türkiye'ye ve dünyaya seslenerek, 'herkes için adalet' dediğini vurguladı. Sonra da; birilerinin "Kılıçdaroğlu, FETÖ'cülere ve PKK'lılara da adalet istiyor!'" suçlamasına karşılık "Peki ne yapmalı" dedi ve FETÖ yöntemleri mi kullanmalıydı veya şimdilerde olduğu gibi delil aramadan mı işlem yapılmalıydı diye sordu. Aslında bize göre "herkes için adalet" sözü açıktır, yeterlidir. Adalet, "herkese af" değildir; tam tersine suçsuzu suçludan ayırmak, suçluya hak ettiği cezayı vermektir. Bu yapılmıyorsa, ona "adaletsizlik" denir; itiraz da bunadır.