ABD - AB yaptırımları eşzamanlı geldi. Tesadüf olabilir
mi? Bakacağız. Arkadan Rusya; Suriye, Akdeniz, G. Kafkasya ve
Ukrayna/Kırım'da ağır sorunları yokmuş gibi Dağlık Karabağ ve
Azerbaycan'da işgalci rolünde sopa gösteriyor. Bu da fırsatçılık
olsa gerek. Kısaca konjenktür çok sıkıntılı.
Gündelik hevesler uğruna bile bile lâdes diyen siyasetimizi
sonuna kadar istismar eden "kadim sömürgeciler" devletimizi ve
milletimizi çıkmaza sürükleyen baş sorumlular.
58 yıldır kapılarında bekledik. 2004'de, ortak
yapılmayacağımıza karar verildi. Evet yapılmayacağımıza….PKK'ya,
silah dahil her destek sağlandı. Kıbrıs, Ege, ekümenik patrikhane,
misyonerlik ve Ermeni sorunlarında düşmanca siyaset izlendi.
Bizim "100 yılın medeniyet projesi" diye ilân ettiğimiz meğer
ülkemizin tasfiyesiymiş. Gerçek "beka" meselesinin, 17 Aralık 2004
'de Kopenhag AB zirvesinde dönüştürülen Türkiye olduğu delilleriyle
ortaya çıktı.
İlerleme Raporları, Avrupa Konseyince onaylanıp gereği
yapılmak üzere ülkelere "ev ödevi" olarak veriliyor. Raporlarda yer
alan ortaklığın gereği uyum kriterleri, 35 fasıl [1] altında
toplanan sosyo-ekonomik konulardan meydana gelmektedir. Egemenlik
ve dış politika gibi siyasi konular, ortaklık dışındadır. Bu
çalışmamızda, AB'nin yetkisinde olmayan, ama asıl amacını
teşkil eden, Türk Devletinin ve Türk Milletinin dokusuyla ilgili
olanları ele alacağız. Yöneticilerimizin, "AB üyesi olduğumuzda
bunları telafi ederiz" anlayışıyla, itiraz etmeden bu tehlikeli
isteklerin gereğini yaptıkça yenileri artarak gelmekte ve üyelik
hedefine yaklaşmak bir yana, daha da uzaklaşmaktayız. Bunun ilk ve
yoğun örneğini 2001 yılında yaşadık; 2002 ve 2003'de devam ettik.
17 Aralık 2004 AB Zirvesinde Konsey, "Kopenhag Siyasi Kriterlerine
uyum" sağladığımız gerekçesiyle müzakere tarihi verdi; arkasından
önümüze öyle bir iki değil, 80'i aşan devletin ve milletin yapısını
çözecek siyasi, evet siyasi yaptırımlardan oluşan koskoca bir liste
koydu. Hem de, üslup olarak, maalesef; istiskal ve alay etmekten,
aşağılamaktan ve hakaretten perva etmeden. Bunun için de, AB
tarihinde ilk defa, Türkiye için üç rapor; İlerleme Raporu, Tavsiye
Raporu ve Etki Raporu hazırlanıp, uyum için gereğinin yapılması
istendi
Böylece, Konsey Türkiye'yi; ortaklığa mı, manda veya sömürge
yapmaya mı, yoksa parçalamaya mı hazırlamak istiyor göreceğiz. Bu
tespitlere inanmanın zorluğunun farkındayım. Ama ülkemiz için
lütfen yazı dizisini sonuna kadar okuyalım. Haşlanmakta olan
kurbağa misali sessiz kalmayalım. Durum çok ciddi. Çaresi mi,
yazının sonunda göreceksiniz.
[Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanlarının 17 Aralık
2004 tarihli Zirvesinde aldığı karar büyük bir coşku ve heyecanla
karşılanmış, 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'ta yapılan
Hükümetlerarası Konferans (HAK) ile Türkiye resmen AB'ye katılım
müzakerelerine başlamıştır. Böylece çok önemli bir dönüm noktası
aşılarak yepyeni bir sürece girilmiştir. Konferansta Müzakerelerin
hangi usül ve esaslar çerçevesinde yürütüleceğini ve Türkiye'nin
katılımını önleyecek "Müzakere Çerçeve Belgesi" kabul
edilmiştir.]
İşte 2004 Zirvesinde yapılması istenenler ve teknik
açıklamaları:
1. Lozan'ın yeniden yorumlanması
AB'nin yetkisinde olmayan, müktesebata aykırı bir taleptir. Lozan; Türkiye Cumhuriyetini kuran, uluslararası bir Antlaşma ve egemenliğimizin tapusudur. Esasen; Birleşmiş Milletler Sözleşmesine göre egemenliklere, içişlerine, toprak bütünlüğüne ve kamu düzenine dokunulamaz; kutsaldır. Bu alana hiçbir uluslararası otorite müdahale edemez.
Türkiye Cumhuriyeti; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletidir; dili Türkçedir; piyasa ekonomisini benimsemiştir.
2. Kopenhag Kriterleri temelinde yeni anayasa
1'inci maddedeki açıklama burada da geçerlidir. Türk anayasasının Kopenhag Siyasi Kriterleriyle uyumlu olduğu için, AB Zirvesinde Türkiye'ye müzakere tarihi verilmiştir. Bilindiği gibi, Kopenhag Siyasi Kriterleri hukuk devleti, demokrasi, piyasa ekonomisi, insan hakları, azınlıklara saygı ve azınlıkların korunmasını öngörüyor; burada Türk anayasasıyla çelişen bir kriter yoktur.