Gelişmeleri özetlersek, ABD ile Fırat'ın doğusunda güvenli bölge oluşturma müzakereleri, güya sonuçlandı. Geçici memnuniyetlerin ve farklı açıklamaların ışığında "uygulama" başladı. Önce havadan beş kilometrelik alanda ortak uçuşlar oldu. Arkasından 30 kilometre tartışmaları geldi. ABD'nin aldırmazlığı karşısında Türkiye, 9 Ekim'de "Barış Pınarı Harekatı" ile ABD/PKK/PYD işgalindeki bölgeye girdi. Trump, "Amerikan askerlerinin Türkiye-Suriye sınırından güneye doğru çekileceğini açıklarken, sanki bu beyanı tekzip edercesine ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) belirli bir bölgeden askerlerin çekilmesinin tamamlandığını " söyleyebildi.
Türkiye "Barış Pınarı Harekatı"nın başladığını ABD, Rusya Federasyonu, İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya ile NATO ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirdi. Astana ve Soçi ile Ankara zirvesinde Rusya ve İran'la birlikte hareket eden ve önemli mutabakatlara imza atan Türkiye'nin, iki müttefikini önceden haberdar etmemesi, hatta birlikte hareket imkanını aramadan bölgeye tek başına girmesi rahatsızlık doğurdu. Rahatsızlığı, Erdoğan'ın Suriye konusunda, Irak'ta olduğu gibi federal bir rejim düşüncesiyle ABD'ye daha yakın durduğu şüphesini tetikledi denebilir. Nitekim, Ankara zirvesinde Rusya ve İran bu hususu dile getirmişti. Aslında zirvelerde, Suriye'nin üniter ve milli devlet yapısına, toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine hep vurgu yapılmıştı. Bu husus kamuoyu tarafından da bilinmektedir. Ancak mutabakatın gereği bir türlü sahaya intikal ettirilemedi. Acaba hakikaten Erdoğan, BOP çerçevesinde Suriye'nin bölünmesi peşinde koşan ABD ile bir uzlaşma içinde olabilir mi algısının, Rusya ve İran'ı da etkilediği düşünülebilir. Hatta, Trump'ın Türkiye'ye yönelik haddi aşan tutarsız, saçma sapan tehditlerini bir mizansen olarak görebilirler. Bir yandan "Suriye'nin kuzeyinden çekiliyoruz" derken öbür yandan "Sınırları ben çizdim. Türkiye sınırı aşarsa, daha önce yaptığım gibi ekonomisini mahvederim." tehdidini savurabilmiştir. Devamında, "Türkiye artık kamplarda tutulan bütün IŞİD savaşçılarının cezaevinde kalmaya devam etmesinden sorumludur. Türkiye IŞİD'in tekrardan varlık bulmasını engellemekten sorumludur" ifadeleri ile kendince, Türkiye'ye yeni görevler vermiştir. Bu faslı hep devam ettiren Trump keyifle, "Üç seçeneğimiz var: Ya ordumuzu göndermek, ya Türkiye'yi yaptırımlarla vurmak ya da Türkler ve Kürtler arasında arabulucu olmak." tehdidinde bulunarak, "Türkiye'den verdiği sözleri tutmasını beklediklerini" ekledi.
ABD ile gizli bir anlaşma var mı?
Mealen verilen bu bilgilere dayanarak sürdürülen medya tartışmalarında, Erdoğan ile Trump arasında gizli bir anlaşma yapıldığına dair iddialar dile getiriliyor. Ağırlıkla Suriye'nin parçalanması üzerinde, imalı yorumlar yapılıyor. Bunu da, Fırat'ın batısında ve doğusunda, hatta güneyinde İsrail tarafında kurulacak "devletçiklerle" mümkün olabileceği ileri sürülüyor. Kafalar iyice karıştırılıyor.
Yazıyı tamamladığım sırada, bir haber düştü. ABD, Başkan Trump'ın talimatıyla Suriye Şayrat Hava Üssü'nü savaş gemilerinden atılan 59 füzeyle vurdu. Suriye Ordusu'ndan yapılan resmi açıklamada "ABD hava üssümüze 'açık bir saldırıda' bulundu. Saldırıda altı kişi öldü ve büyük maddi hasar oluştu" ifadeleri kullanıldı. Açıklamada, "Tüm Suriye'de barışı ve güvenliği oluşturana kadar teröre karşı mücadelemiz sürecek" denildi. Bu füze saldırısı ile ABD hangi ülkelere gözdağı vermiş oluyor? Rusya'ya, İran'a, Türkiye'ye, Suriye'ye olabilir mi? Veya hepsine ve bölgeyle ilgilenen devletlere…
*