Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi hep sıkıntılı geçer. Cumhuriyet kurulalıdan beri bu böyledir. Parlamenter sistem nedeniyle biz vatandaşlar Başbakan’ın belirlendiği milletvekili seçimlerini önemserdik. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden halkın pek haberi olmazdı. Meclis’te Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kaç tur atıldığını hissetmezdi halk. Çünkü sistem öyle kurulmuştu ki, vatandaş oy verdiği milletvekilini, göreve getirilen hükümeti bilirdi. Onları muhatap alırdı. Fakat hiçbir şekilde asıl yönetenleri bilemezdi.
İşler kötü gitti mi, sistem öyle bir kurgu üretmişti ki vatandaş öncelikle oy verdiklerine söver, bütün hıncını Meclis’ten ve milletvekillerinden çıkarırdı. Halende öyle değil mi? Çünkü oy veriyor, verdiği oyun hesabını sorma hakkı var.
Oysa milletvekilinin bir atama, bir tayin hakkı bile yoktur. Altına imza atıp yetki kullandığı bir tek alan yoktur. Tek bir yetkisi vardır o da genel kurul kararlarında parmak kaldırmadır. Bugünde durum öyle değil mi? Hükümetlerin durumu da öyledir. Belli alanlarla sınırlı hizmetleri yaparlar sadece. Zaten düne kadar devlet hiyerarşisinde Hükümetlerin sırası geridedir. Meclis’in hiyerarşideki yeri ise bir dönem 18. sırada olduğu söylenirdi. Anlayacağımız büyük bir heyecanla mücadele ettiğimiz, günlerce eşimizle dostumuzla karşı karşıya geldiğimiz seçimlerin sonucunda oy verdiklerimizin yetkileri bir parmak kaldırmaktan ileri gitmiyordu düne kadar.
Türkiye’yi yöneten mekanizmanın temsil yeri Cumhurbaşkanlığı’dır. Son referandum ile Türkiye’de sistem değişmiştir. Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilmeye başlanmıştır. Aradan Başbakanlık kalkmaktadır. Bu halkın gerçek karar mekanizmasındaki söz hakkına katkı sağlayacaktır. Devlet-millet ayrımı ve çekişmesi yerini ittifaka bırakacaktır.
Fakat yazının başında ifade ettiğim gibi Cumhurbaşkanlığı seçimlerine iki yıl kala Türkiye’de ciddi sıkıntılar yaşanır. Siyasette, güvenlikte, dünya konjektüründe bu sıkıntıları görürüz. Sıkıntılar sadece bugüne has değildir. Atatürk döneminde de sonrasında da hep yaşandı. Hiçbir güç odağı Türkiye’yi boş bırakmak istemez. İstemiyor da zaten. Fakat bu sıkıntılar daha önce kapalı kapılar arkasında yaşanırdı. Millet hissetmezdi. Artık doğrudan millet son kararı vereceğinden Cumhurbaşkanlığı seçimleri toplumsal algı ile şekillendirilmek istenecektir. Onun için her şeyden önce kimin Cumhurbaşkanı olması değildir bugünkü önemli soru. Asıl soru kimin Cumhurbaşkanı olmamasıdır. En geç 2019 3 Kasım’ında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi bu açıdan önemlidir. Bugünden itibaren bütün sıkıntılar bu sorunun cevabına yönelik yaşanacaktır.
Bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rakibi halen belli değildir. Erdoğan’a karşı toplumda referandum ile ortaya çıkan % 49’luk cephe rakip güçlerin iştahını kabartmaktadır. Fakat ortada da 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi örneği durmaktadır.