Evet, her seçim geleceğin planlamasıdır. Türkiye seçime gidiyor. Yani geleceğine yönelik kararlar alacak. 2015 yılı içinde yaptığımız iki seçim ile birlikte Türkiye durulmadı. İç ve dış etkenler Türkiye’yi ciddi derecede etkiledi. 2015’ten bu yana yaşadığımız durum ortada. Terörün hortladığı çevremizin tam bir ateş çemberine döndüğü olaylar. ABD’nin Irak sonrası Suriye sınırı boyunca da kapı komşumuz durumuna geldiği, Rusya’nın Kuzey Komşumuz olmasının ötesine geçerek Güney komşumuz olduğu bir coğrafya durumuna geldik.
Geriye dönüp bakıyoruz ki 16 yıldır AK Parti iktidarları boyunca Türkiye hiçbir şekilde rahat bırakılmıyor. Daha doğrusu geçmiş iktidarlar dönemine bakıldığında da aynı durum var. Bugün için Türkiye’nin ne Özal döneminde, ne Demirel, ne Çiller, ne Erbakan, ne Ecevit, ne Yılmaz dönemlerinde rahat bırakılmadığını görüyoruz. O dönemde yaşanılan olayları devrin iktidar ya da muhalefetlerin beceriksizliklerine vermiştik. Doğruydu belki. Ama sadece o değildi. Bugün görüyoruz ki içimiz de ne kadar çok yaban eli varmış. Bu el bazen sen-ben, bazen sevdirilen bir sima, bazen devlet içinde bir organizasyon, bazen bir kurum, bazen tartışılması istenen fikir-düşünce oluyor. Ama mutlaka ve mutlaka planlı bir iş, hedeflenen bir amaç etrafında oluyor. Sonuçta perde arkasında kurulu masalarda önümüze dayatmalar veya pazarlıklar olarak geliyor. Bugünde öyle değil mi? Geçmişte görülmeyen oyunları bugün şeffaf olarak görme imkanımız var. Türkiye’nin yaşadığı son dönemlerde ki gelişmeler toplumu daha uyanık, dünyadan haberdar, olup-bitenleri iyi analiz edebilen, beklentileri yüksek hale getirdi.
ABD’ye kafa tutulabileceğini, batının ütopik demokrasi anlayışının hayalden ibaret olduğunu, AB’nin hantal yapıya büründüğünü, dünyada çok farklı gelişmelerin olduğunu toplum yaşayarak görüyor. Dünyanın geleceğini çok iyi okuyabilen bir toplum var artık karşımızda. 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası gelişmeler toplumsal uyanışa sebep oldu. Afrin ile birlikte ise toplumsal algıda tam bir dönüşüm, değişim yaşandı. Toplum olarak Türkiye’nin zihin dünyasını değiştirdi. Afrin ile toplum bugüne kadar dost bildiklerimizin gerçek dost, düşman bildiklerimizin gerçek düşman olmadığını ortaya koydu. Devletin perde arkasında yıllardır verdiği farklı bir savaşı çıplak olarak gördü. Bugün için toplumun bütün katmaları geleceğin nasıl şekillenmesi gerektiğini çok iyi biliyor.
Böyle bir ortamda Türkiye seçime gidiyor. Verilecek her oyun ardında Türkiye’nin geçmişinin izi geleceğinin beklentisi olacaktır. 16 Nisan Referandumu ile millet sistem değişikliği karırını verdi. Şimdi ise bu kararın uygulamasını şekillendirecektir. Bu seçimde vatandaş iki farklı beklenti ile oyunu kullanacaktır. Bu nedenle yeni dönem yönetime talip olan hem siyasi partiler hem de adaylar vatandaşın iki farklı beklentilerine aynı anda cevap vermek zorundadırlar.
Vatandaş bir taraftan Türkiye’nin gelecek vizyonu konusuna bakarken diğer taraftan kişiye dokunan günlük yaşamını kolaylaştıran, geleceğini rahatlatacak projelere bakacaktır. Bu seçimlerde sadece Türkiye’yi geleceğe taşıyacak mega projelere değil, vatandaşa dokunan, onun günlük yaşamındaki problemleri azaltacak mikro projelere de bakılacaktır. AK Parti’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde ortaya koyduğu soyut ve akademik dille yazılan vaatleri, o dönemde CHP’nin emekliye bayramlar da vaat ettiği iki ikramiye karşısında kaldığı durumu kimse unutmamıştır. Sonrasında iki bayramda vereceğin ikramiyenin 3 katı da zam yapsan durumu zor düzeltirsin.
O nedenle bugün seçime gidilen Türkiye’de milletten oy isteyecekler öncelikle milletin beklentilerini iyi analiz etmeleri gerekmektedir. Milletin beklentilerini iyi analiz etmeden ortaya konulacak seçim stratejileri başarısız olacaktır. Vatandaşın kısa, orta ve uzun vadeli beklentileri olur. Vatandaşın öncelikle kişisel, ailevi, toplumsal beklentileri olur. Ülkenin geleceği konusunda hayalleri vardır. Bu beklentilerine ve hayallerine paralel hangi siyasi ekipler, hangi adaylar uyum sağlarsa onlara yönelir.