Bugünkü yazım biraz farklı olacak. Türkiye’nin gündemi ve dünyanın gittiği yer malum. ABD’nin dünyaya kabadayılıkları devam ediyor. Kural tanımaz, adalet tanımaz, usul-kaide tanımaz üslubu adeta dünyayı kaosa sürükleyen, uçurumun kenarına iten bir duruma getiriyor. ABD sanki denizde boğulmakta olan insan gibi kendisini kurtarmaya çalışanları adeta suyun dibine çekiyor. Kendisi ile birlikte bugüne kadar ne kadar dost ve müttefikleri varsa kendini kurtarma telaşı ile hepsini boğmanın peşine düşmüş durumda. ABD’nin denizin dibine çekmeye çalıştıklarının başında Türkiye var. Türkiye bu sefer ABD’nin girdiği bataklığın farkında ve artık bu bataklığa girmeyeceğini açıkça ilan ediyor. ABD’ye daha sağlam zeminden elini uzatıp yardım etmek istiyor. Fakat o ısrarla o bataklığa yanına çekme derdinde. O dönemin geçtiğini ve Türkiye’nin her açıdan kendini sağlama aldığının farkında değil.
Bugünlerde oynan döviz oyunu Türkiye’de ekonomik alanda ciddi algı oluştursa da toplum olarak bu oyunların artık farkında olduğumuzu görüyoruz. Şimdi şu açık ve net Türkiye her türlü oyuna, her türlü tuzağa karşı hazırlıklı. Kayıtlar da gözükmese de Türkiye’nin her türlü ihtimale karşı 10 yıllarca dayanmasını sağlayacak finansal ve ekonomik birikim devlet açısından tamam. Bu döviz açısından da, altın rezervi açısından da böyle. Reel ekonominin hareketliliğini ise her türlü yollardaki araç yoğunluğundan, özellikle tır ve kamyon yoğunluğundan daha rahat anlıyoruz.
O bakımdan Türkiye’nin gelecek kaygısı olduğundan öteye hizmet kalitesi kaygısına kapılması gerektiğini görüyorum. Özal dönemi ile başlayan ve AK Parti’nin 16 yıldır kesintisiz sürdürdüğü hizmetler standartlaştı. Bugün için önemli olan hizmet standartlarının kalitesinin artırılması gerektiği görülüyor. Uzun süren hizmetlerin inşası bazen insanı bıktırıyor. Hizmet verilirken denetimden uzak ve sadece müteahhitlerin insafına bırakılmak insanımızı yıldırıyor.
Yaz-kış yollarda olurum. Şu an kullandığım 10 yaşını bulan aracım var. Sıfır almıştım. 530 bin km’yi geçti. Yani yıllık 50 bin km’ye yol alıyorum. 16 yılı sürekli, 24 yıldır araç kullanırım yani. Güzergâhım ağırlıklı Ankara-İstanbul, Ankara-Balıkesir dâhil Türkiye’nin her yeridir. Balıkesir-Ankara arası yollarının hallerini bilirim. Duble yolları başlatan AK Parti iktidarların çalışmalarını Zeki Ergezen döneminden iyi bilirim. Bütün yollar çamurdan olsun, ama duble olsun görüşünü savundum sürekli. Duble yollar bakımından Türkiye daha büyük eksiklikler olmasına rağmen doyuma ulaştı.
Her yapılan hizmet yeni ihtiyaçları doğurur. Şimdilerde kara yollarında ikinci evreye geçildi. Duble yollarda altyapı kısa zamanda hayata geçti. Fakat üst yapı konusunda aynı hızlılığı görmek biraz imkânsız.
Tecrübeme dayanarak ifade edeyim zaten 3 ay olan inşaat sezonunda üç vardiya uygulaması yapılması gereken çalışmalar ne hikmetse tek vardiya 8 saatlik yol çalışması ile yürütülüyor. Bir dönem 10 km’lik bölümler itibarı ile ihale edilen üst yapı çalışmaları ile yaz tatillerinde yollara düşenleri, müteahhidin 10 km’lik bölümü birden iş bitene kadar kapatması sonrası kâbusa döndürüyor, ölümlü kazalara meydan veriliyordu. Sivrihisar-Eskişehir arasında bu nedenle bugünün Ulaştırma Bakanı’nın Karayolları Genel Müdürü olduğu dönemde ne kadar kâbus yaşadığımı çok iyi bilirim. Öyle ki Genel Müdürlüğü arayıp demediğimi bırakmazdım. Şükür ki sonunda anladılar da yol çalışmalarını 5 km ile sınırladılar da hem kazalar azaldı hem de vatandaş rahatladı.