Olayların bir görünen yönü var, bir de görünmeyen yönü. Tıpkı buz dağı gibi. Eğer kaptan görünen yüzüne bakarak geminin yönünü, hızını ve rotasını belirlerse 1912 de ilk seferine çıktığı gece sulara gömülen Titanik’in akıbetine uğrar. Bizlerde tıpkı bu örnekte olduğu gibi olayların görünen yüzüne bakıp yorum ve değerlendirmelerimizi o çerçevede yaparsak yanılırız. Yaptığımız değerlendirmeler ya eksik, ya hatalı, ya da tam tersi olur. Aynen bugün Rıza Zarrab’ta olduğu gibi.
Bugün Zarrab’la ilgili herkes baktığı pencereden yorum yapıyor. Yapılan yorum ve değerlendirmelerin tamamına yakını neredeyse bu ismi kullananların istediği şekilde.
Rıza Zarrab’ın önce kim olduğu iyi bilinmelidir. Bizler sadece Ebru Gündeş’in kocası diye magazin tarafını biliyoruz.
23 yaşında Türkiye’ye gelen ve geldiği gibi Kapalı Çarşı’da kuyumculuk işine başlayan, bu genç yaşta sosyeteye bulaşan, sanat dünyası ile kaynaşan, söz yazarlığı dolayısıyla meşhurlar ile ilişkileri kurulan kişiden bahsediyoruz. Dört yıl gibi bir zaman diliminden bahsediyoruz. Bugüne kadar Zarrab’ın ailesinden, ailesinin işlerinden, nerede yaşadığından, hangi ticareti yaptığından bahsedilmedi.
Adeta gökten zembille biri geldi. Keramet gösteren özellikleri var ve dahi bir beyne sahip. Bir anda devletin kilit isimleri ile temasa geçebiliyor. Sanat dünyasının minyon tipli meşhuru ile evlenecek bir seviyeye gelebiliyor. Aynı anda o kadar büyük yol kat edebiliyor ki şaşkınlıktan küçük dilinizi yutuyorsunuz.
Beyler kendimizi kandırmayalım. Bu ülkede bakkal dükkânı bile açarken devletten izin alınır. Ondan izin almadan bırak kepengini açmayı önünden geçemezsiniz. Kaldı ki ülkeler arası bir projeden bahsediyoruz. Adamın özelliklerine bakınız, Tebriz’de doğuyor, Bakü’de büyüyor. Dubai’de yaşıyor. İstanbul’a gelip yerleşiyor. İstanbul’da 4 yılda sanat dünyası, iş dünyası, finans dünyası ve devlet kademelerinin tamamına sirayet ediyor.