“Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar;
Ya ölmeli cellatlar, ya da hiç doğmamalı çocuklar.”
Çocuklar güzel masalları hak eder, dramatik hikâyelerin başkahramanı olmamalılar. Ülkemizde son yıllarda ayyuka çıkan çocuk istismarı, kamu vicdanında tedavisi imkânsız yaralar açıyor. Ne var ki aynı zamanda toplumsal ahlakın dibe vurduğunun da habercisi. Olay münferit olmaktan çoktan çıktı. Toplumun genelini ilgilendiren bir meseleye dönüştü.
Olayın akabinde gösterilen refleksler de ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konu. Hadiseye gösterdiği tepkinin ne kadar şiddetli olduğu yarışına giren vatandaş, öyle galiz, sinkaflı ve öyle ahlaksızca ifadelerle bezenmiş senaryolar yazıyor ki, insanın havsalası almıyor. Birçoğu gösterdiği tepkiyle faillerle aynı duruma düştüğünün farkında bile değil. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz bu durum toplumun fotoğrafı bir yerde. Böyle bir toplumda nasıl bir nesil yetiştirilebilir? Çocuklar fiziksel ve ruhsal travmalarla kucak kucağa büyüyor.
Tepki fail üzerinde yoğunlaşırken, kimse bizzat kendisinin olayın neresinde olduğuna bakmıyor. Bir olay şahsi ya da kamusal vicdanı rahatsız ediyorsa, bu olayda az da olsarahatsızlık duyan vicdanın da bir payının bulunduğunu düşünmek çok mu abartı sayılır?Üstelik vicdan kanatan hadisenin faaline nefret, kin hatta vahşetini kusmak kendini temize çıkarıp kamburunu sırtından atmaya çalışmak sayılmaz mı?