Her gün televizyon, radyo başında ya da marketlerde gözümüz kulağımız düşeceği beklenen et fiyatlarında. Yerli üretim etin pahalı olduğu bu yüzden ithal edildiği ve çok kısa sürede evine et girmeyen insanların da nihayet et yiyebileceklerini dinliyoruz. Dinliyoruz da şu soruları da sormaktan kendimizi alamıyoruz, “Eti dışardan alıyoruz da nereye kadar, hem sonra yerli besiciler ne olacak, sürekli dışa bağımlı mı kalacağız?” Hayvancılık sektöründe yaşanan bu soruna kardeş sektör tarımdan bakalım. Çünkü benzer süreçler cereyan ediyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında 1936 – 40 yılları arasında çıkarılan “buğday koruma kanunu” ile buğday ekim alanları ve buğday üretiminde ciddi artışlar yaşanmış, ardından 1950’li yıllarda 6 milyon hektar olan buğday ekim alanları 1970’li yıllarda 9 milyon hektarı aşmıştır. Traktör sayısının artması, verimlilikteki artışlar nedeniyle doksanlı yıllarda tarım alanları 9,6 milyon hektara ulaşmış, ancak devam eden yıllarda gerilemeye başlayarak tekrar 8 milyon hektar civarında gerçekleşmiştir. Ülkemizin yüzölçümünün %30’nu teşkil eden 23,8 milyon hektar alan tarım yapılabilir özelliktedir. Bu alanların 11,5 milyon hektarında (buğdayın yanı sıra çavdar, arpa, çeltik, yulaf, mısır gibi) hububat ekiliyor. TÜİK’in verilerine göre 2016 yılı buğday üretimi 20,6 milyon ton, 2015 yılı buğday tüketimi ise 20,1 milyon ton olarak gerçekleşmiş. İthal edilen buğday miktarı 2016 itibariyle 4,2 milyon ton iken ihraç edilen miktar sadece 26.503 ton olmuş. Buğdayın ülkemizdeki serencamını bu şekilde kısaca belirttikten sonra bir alt başlık olarak tohum konusuna değinmek gerekiyor. Kendi kendine döllenen bir bitki olması ve ekilen tohumlukların 3 yılda bir sertifikalı tohumluklarla yenilenmesi nedeniyle buğday, ülkemizde her yıl yaklaşık 540 bin ton tohumluğu kullanılması gerekiyor. BUGEM verilerine göre ülkemizde üretilen sertifikalı tohumluk miktarı 2006 yılında 212 bin ton iken 2014 yılında 404 bin ton, 2015 yılında 484 bin ton olarak gerçekleşmiştir....