George - Picot bir defasında, “Araplara büyük devlet vadetmek
gözlerine kum atmaktır” demişti.
İşgalciler “işbirlikçilerine” her dönemde vaatlerde bulunurlar.
Gözlerine kum yiyenler dün Osmanlı'ya karşı ayaklanmışlardı şimdi
de Türkiye'ye lagaluga ediyorlar.
Mesela…
İran'ın gözlerine fena halde kum kaçmış anlaşılan.
BM Güvenlik Konseyi'nin kendi aleyhlerine yaptırımlar öngören karar
tasarısına Brezilya ile birlikte “hayır” oyu kullanan Türkiye'yle
el ele vereceklerine, “Büyük Şeytan” Amerika'yla yürümeyi maharet
sanıyorlar.
Konjonktürü kendileri için avantajlı görüp en zor günlerinde
kendilerini arkalayan Türkiye'nin endişelerini görmezlikten
geliyorlar.
İran'a, işgalcilerin hedeflerinin tüm bölge olduğunu, konjonktüre
uygun hareket etmekle hiçbir yere varamayacaklarını, nihayetinde
işgalcilerin sırayı kendilerine de getireceğini kim anlatacak?
ABD'yi “Büyük Şeytan” tesmiye eden İmam Humeyni'leri artık yok.
Konjonktürden pay kapmak yerine zehir içmeyi tercih edebilecek
Beheşti'leri, Mutahhari'leri, Muhammed Ali Recai'leri, Ali
Şeriati'leri de şehid edildi.
Koskoca İran Ruhani'lere, Laricani'lere mi kaldı?
Hepsini anladım, hafızalarına ne oldu peki?
İran Çengeli Hareketi'nde Teşkilat-ı Mahsusa'nın işgalcilere karşı
kendilerine nasıl yardım ettiğini hadi unuttular diyelim.
Sayın Erdoğan'ın nükleer enerji ve ambargo konusunda İran'ı nasıl
arkaladığını da mı unuttular?
Her şeyi unutsalar Sad-i Sirazi'nin şu mısralarını unutmuş
olamazlar: “Kim düşman okuna açar omzunu / Kim gururdan sarhoş,
biliriz bunu / Çok dönekler gördük, unutmuşlardır / İyi günde kötü
günün dostunu…”
Zannetmeyin ki sadece devletlerin, devletçiklerin, kavimlerin,
örgütlerin gözüne kum atarlar.
Kimi zaman şahıslara da bu muameleyi reva görürler.