Fakir gibi bu adam da, hayatının hiçbir döneminde FETÖ'nün
hiçbir “etkinliğine” katılmadı.
Abant toplantılarından Türkçe Olimpiyatlarına kadar “hizmet”
tesmiye ettikleri faaliyetlerini de hiçbir zaman “masum”
görmedi.
“Masum” ne ki, “ihanet” tesmiye etti.
Bunun için de “hizmetçilerin” erken dönem mağduru oldu.
Bu adamın, arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı Selam gazetesinde, tee
31 Ağustos 1997'de, bizim de arkadaşımız olan rahmetli Sükuti
Memioğlu'nun “Din ve Devlet arasında Fethullah Gülen” başlıklı
inceleme yazısı şöyle anons edilmişti: “Bay Gülen'in, katmerli bir
milliyetçi tutum içinde, dini kullanarak devleti ihya etmeye
yürüyen yoluyla, devletin kendisine meşruiyet sağlayarak, bir
geleneksel birikimi din kılmaya yönelik yolu, 80'li yıllarda
paralel giden, 90'lı yıllarda ise birebir örtüşen iki yol olarak
karşımıza çıkıyor…”
Demem o ki…
Eski MİT Müsteşarı Emre Taner'lerin, Gülen hakkında bilgi edinmek
isteyen dönemin Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı (emekli
Korgeneral) İsmail Hakkı Pekin Paşa'ya, “Ya 70 yaşında bir ihtiyar
işte. Size ne zararı var?” dediği dönemde, bu adam ve arkadaşları,
Fetullah Gülen'in bir bel'am olarak “Amerikancı İslam” zihniyetini
bu ülkeye yerleştirmeye çalıştığını, Türkiye için çok büyük tehlike
olduğunu 80'li yılların başından beri her mecrada dile getirmişler,
90'lı yıllarda da, çıkardıkları Selam gazetesi ve Tevhid dergisiyle
bu düşüncelerini manşetlerden haykırmışlardı.
Bu adam ve arkadaşları bu tavrın bedelini, acımasız bir kumpas
marifetiyle, çok ağır ödediler.
Yıl 2000, aylardan Mayıs'tı; sahte ifade ve üretilmiş malzemelerle
bu adam ve arkadaşları Eskişehir Özel Tip Cezaevi'ne konuldu.
Kumpas mı?
O vakitler “Cemaat” denilen FETÖ intikam almak için, bu adam ve
arkadaşlarının çıkardığı gazete ve derginin adından, “Selam Tevhid
Örgütü” diye bir örgüt üretti.
Ve…
Bu adam ve arkadaşlarını da bu zıpçıktı örgütün mensupları olarak
tutukladılar; en ağır işkencelerden geçirdiler; yıllarca mahpus
damında çürüttüler.
Bu adam ve arkadaşlarının yapacakları pek bir şeyleri yoktu.