Arşiv ortada, meraklısı varsa bakabilir; Necip Fazıl'ı benim kadar sıklıkla referans gösteren köşe yazarı yoktur.
Bunun için de taltif beklemiyordum elbette ama tahfif edileceğimi de ummuyordum.
Ummadığım başıma geldi:
Hâlâ orada mıydım?
Öyle diyordu kimi dostlarım. İlk gençlik yıllarımda ezberlemeye kalkıştığım, “İdeolocya Örgüsü”ne de demediklerini bırakmıyorlardı.
Evet, hâlâ ordaydım, Elhamdülillah.
Necip Fazıl demek, her şeyden evvel fikrin öfkesi ve çilesi demekti. Bunu da davasında ciddi olamayanların kolayından fehmetmeleri mümkün değildi.
Nuri Pakdil, “Ciddi insan bulmak zordur,” demişti, “ciddi olanlar da 24 saat ciddi kalamıyor.”
Necip Fazıl bir ömür ciddiyetle, sıdk ile davasına bağlı yaşadı.
Ölçüsü gayet netti.
“Ellerime uzanan dudakları tepeyim / Allah diyen gel seni ayağından öpeyim” diyordu.
Necip Fazıl demek, hukuk demekti.
Hem “Son Devrin Din Mazlumları” adlı anıt eserinde hem de Büyük Doğu'da müstear isimle yayımladığı makalelerinden derlenen “Vesikalar Konuşuyor” kitabında mazlumların hukukunu savundu.
Dersim katliamını da ilk o dile getirmişti.
Ehli Sünnet çizgisinin tavizsiz savunucusu olması Alevilere yapılan zulmü görmesine ve göstermesine asla engel olmadı. “Taşralı” veya “yerel” duyarlıklara inat hep “ümmeti gözetti.”