Sömürgeci aydınların despotizmi piyasayı kasıp kavuruyor, herkes
onların ağzına bakıyordu.
Onlar da maşallah kaptırıp gidiyorlardı.
Her alanda çözüm önerileri sunuyor, hatta bazen önce sorun üretip
sonra çözüm buluyorlardı.
Kavramlaştırmaları, tasnifleri de hep "çözülmeye" mündemiçti.
Bir defasında Irak'ı, "Sünniler, Şiiler ve Kürtler" şeklinde tasnif
etmişlerdi.
Sanki Kürtlerin bir mezhebi yoktu veya sanki Sünnilik ve Şiilik bir
kavmin adıydı.
Evet, bu aydın ulemasına göre, Kürtlerin bir bakıma "mezhebi"
yoktu. Zira o "mezhebi" kendileri içtihat marifetiyle
oluşturacaklardı.
Bu nedenle matine-suare IRA, FARC, ETA vesaireden örnekler taşımaya
başlamışlardı.
Kimsecikler de bambaşka tarihi tecrübelerden geçmiş, bambaşka mana
iklimiyle yoğrulmuş halklardan çözüm önerileri nakletmenin
garabetini sorgulamadı.