Siyaset üretememelerinin doğal sonucu olsa gerek, son zamanlarda
dengelerini de kaybettiler.
Müdürün hali hepinizin malumu!
Yalan söylemeyi veya palavra atmayı “siyaset tarzı” olarak
bellediği ortada. Yalanları da ikiye ayrılıyor; biri yedirebildiği
yalanlar, diğeri yediremediği yalanlar.
Yedirebildiklerine sürgit devam ediyor, yediremediklerini de tevil
yoluna gidiyor.
Müdürün bir radyoda, “Cumhurbaşkanı başka partinin genel başkanı,
başbakan da başka partinin genel başkanı olunca ne olacak; asıl o
zaman kavga çıkacak…” şeklindeki açıklaması, bana sorarsanız, yeni
sistemde başbakanlığın olmadığını bilmediğinden kaynaklanmıyor.
Yanlış anlaşılmasın; bilmemiş de olabilir.
Yani, 18 maddelik anayasa değişikliğini hiç okumamış olabilir;
müdürde bu yetenek var, inkâr edemem.
Lakin bu yeteneği devreye girmiş olsaydı, sizi bilmem ama, benim
şefkat hislerim kabarırdı.
Söz konusu fecaat açıklaması, cehaletinin değil, “yalancılığının”
ürünüdür.
Neden mi böyle düşünüyorum?
Şayet başbakanlığın kaldırıldığını bilmediğinden dolayı o sözleri
söylemiş olsaydı, “Eyvahlar olsun rezil rüsvay oldum, bebelerin
bile diline düştüm; şu 18 maddeyi okuyayım artık” demez miydi?
Demediğini nereden mi biliyorum?
Söz konusu açıklamasından 2 gün sonra “Anayasa değişikliği
koalisyonlar sorununu çözmüyor…” dedi de ondan.
Zaten mesele bilmemekle alakalı olsaydı öğrenirdi. (Meselenin gafla
uzaktan yakından alakalı olmadığını, gafın ne olduğunu anlatmaya
çalıştığım 8 Mart 2017 tarihli yazımda dile getirmeye çalıştım,
tekrara lüzum yok.)
Hiç kuşkunuz olmasın; müdür mahut yalanı yedirebilseydi ordan
yürüyecek; “yeni sistemde” (olmayan başbakanla cumhurbaşkanının
çatışmasından) “kriz” çıkacağını söylemeye devam edecekti.