Coşkuları, eline iyi kağıt geçtiğinde sevinçten kuyruğunu
sallayan o fıkradaki poker oynayan köpeğin halini
çağrıştırıyordu.
Belli ki bizim bilmediğimiz bir kart (bir mesaj) ellerine
geçmişti.
Tahminlerimiz elbette vardı ama ne olduğunu tastamam
bilmiyorduk.
Bizim bildiğimiz; kız öğrencilere tacizden üniversiteden
uzaklaştırılan o halim selim görünümlü Fetullahçı profesör bile,
“Şimdi albay olmak isterdim…” diyecek kadar coşmuştu.
Sadece o değil FETÖ'cülerin alayı bu hisli-duygulara gark
olmuştu.
Kocakarı yaşındaki “Siyasal Fetullahçı” bir kadın yazar da canlı
yayında coşkusunu bastıramamış, “yine yeşillendi fındık dalları”
türküsünü çığırmaya başlamıştı.
Adnan Menderes'in akıbetini hatırlatarak Erdoğan'ı tehdit eden
liberal maskeli çakallar da “iç savaşın kanlı cehenneminden
geçmeden işlerin düzelmeyeceğini” dile getiriyorlardı.
Savcılar ve hakimler marangozdan direktif alıyor, memleketteki tüm
Taha Akyol'lar da, bunu bize “hukukun üstünlüğü” diye yedirmeye
çalışıyorlardı.
CHP'nin Müdürü, Aydın Doğan'ın medyası ve Sözcü gazetesi
matine-suare Erdoğan'a “diktatör” diyorlardı.
İşin garip tarafı…
AKP'li fırıldaklar da “diktatör” demeye başlamışlardı. (Daha önce
şerh düşmüştüm, yineleyeyim: AKP'li olmak, Dumanlı Ekrem'lerin
2002'den 2011'e kadar olduğudur. AK Partili olmak ise AK Parti'yi
ruhundan yani Erdoğan'dan kopartmak isteyenlere karşı
durmaktır.)
Biz de arkadaşlarla aramızda, “Bunlar bir şey bekliyorlar ama ne?”
yollu konuşuyorduk.
Çok geçmedi, 15 Temmuz akşamı neyi bekledikleri ortaya çıktı.