Çok uzun yıllardan beri önce AK Parti iktidarına, Gezi'den beri
ise neredeyse tek başına Recep Tayyip Erdoğan'a ve en yakın
çevresine yönelik saldırılar, aslında bir darbeyi haklı ve meşru
addedecek geniş bir kitlenin yaratılmasına yönelikti...
Bu satırlar bana ait değil.
Değerli tarihçilerimizden Prof. Cemil Koçak'ın bir önceki yazımda
değindiğim söyleşisinden.
Erdoğan ve AK Parti'ye karşı olası bir darbeyi “haklı ve meşru
addedecek geniş bir kitlenin yaratılmasında” 2011'den önce kimlerin
“hizmet” verdiği hepinizin malumu.
Ne ki, “Tehlikenin farkında mısınız” diyerek yola çıktıktan sonra
Mustafa Balbay'ı kovarak gazetelerini FETÖ'ye “hizmete” teslim
edenler de var.
Demek ki 2011 herkes için milat değil, ve demek ki, her döneme
uygun “hizmet” görenler de var.
Ne ki, Ahmet Altan'dan Murat Belge'ye, Hasan Cemal'den Nazlı
Ilıcak'a kadar birçok yazarçizer için 2011 tastamam bir milat.
Zira, 2011'den önce “dünya lideri” diyerek yere göğe
sığdıramadıkları Erdoğan'a 2011'den sonra “otoriter” veya
“diktatör” demekle de kalmayıp işi nefret söylemine kadar
vardırmışlardı. (Bunlara sonradan kimi “AKP'li fırıldaklar” da
eklemlenmiş, hatta içlerinden bir biçare, “Erdoğan 2011'den sonra
diktatörleşti” demişti.)