Önem atfettiğim kimi mevzuları maslahat gereği “ertelemek”
zorunda kaldığım zamanlarda elim kaleme (klavyeye tabii)
gitmiyor.
Lakin…
Yazı ertelense de hayat ertelenmiyor. Malumunuz, işimiz yazmak;
“evlad ü ıyal” var.
Böylesi durumlarda bazı yazarlara heves ediyorum. Özellikle de
Sözcü gazetesinin malum köşe yazarlarına.
Bundan birkaç yıl önce Yılmaz Özdil, “İstediğin kadar tazyikli su
sık.. / Korkma sönmez.” diye bir yazı yazmıştı.
Hepi topu bundan ibaretti.
Hayır, yazının başlığı veya serlevhası değil, bütünü bu kadardı,
yani, üç beş kelime.
Sözcü gazetesinin bir diğer yazarı Bekir Coşkun bu konuda geçen
hafta öyle bir rekor kırdı ki hiçbir faninin erişmesi mümkün
değil.
Mümkün olabilmesi için yazı yazacaksınız ama ortada yazı olmayacak.
O derece.
Yazı mı?
“Yok…”
Yanlış anladınız, yazı yok değil; yazı, “yok…” kelimesinden
ibaret.
Belki anlamakta zorluk çekenler olabilir, bu da gayet normaldir.
Bir de şöyle anlatmayı deneyeyim: Bekir Coşkun'un “Atatürk'ten
vazgeçme ihtimalimiz var mı?” (18 Nisan 2017, Sözcü) başlıklı söz
konusu yazısında baştan sona sadece bir adet “Yok…” kelimesi var;
başka da hiçbir şey yok.
Ben de bazen işte böyle tek kelimelik yazmak istiyorum.
Mesela, “Erdoğan öldürülmeli” diyen Fransa'nın Uluslararası
İlişkiler Enstitüsü'nde çalışan ünlü politika uzmanlarından
Philippe Moreau Defarges için tek kelimelik bir yazı yazmak
istiyorum: “Alçak!”
Canlı yayında suikast çağrısı yapan bu alçak profesörden çok kısa
süre önce de eski Pentagon görevlisi Neo-Con görevlisi Michael
Rubin, Newsweek'teki yazısında, “Erdoğan Avrupalı liderleri
öldürmek için suikastçiler mi gönderecek?” demişti.