ABD, iyi ki, PKK'nın Suriye şubesi PYD hakkında, gündüz gözüyle
ve defaatle “kara kuvvetlerimiz” dedi.
Yoksa…
Araziden hareketle (mesela, ABD'nin PYD'ye helikopterlerle attığı
silahları seri numaralarına kadar tespit edip dermeyan etmekle)
“PYD'nin arkasında üst akıl var” diyemezdik.
Her şeyden evvel “bilumum fırıldaklar” isyan eder, ABD'yi
şeytanlaştırmayalım, derlerdi.
Bu arada “üst akıl” kavramlaştırmasıyla dalga geçmeyi de ihmal
etmezler, en azından, Marksist Leninist bir örgüte ABD hiç yardım
eder mi, derlerdi.
ABD, “kara kuvvetlerimiz” dedi de, bunca zahmetten kurtuldular.
Yazık ki, dertleri bitmedi.
Şimdi de DAEŞ'ın ABD'den bütünüyle bağımsız olduğunu kanıtlamak
için adeta kendilerini telef ediyorlar.
O kadar ki…
“DAEŞ'i şimdiki ABD yönetimi yarattı” diyenTrump'ın Erdoğan'dan
etkilendiğini söylemelerine ramak kaldı.
Cibilliyetlerinden mi iltisaklı olmalarından mı kaynaklanıyor
bilemiyorum, ama, nedense hep böyleler.
FETÖ 15 Temmuz'da işgal girişiminde bulunmasaydı, “şimdiye değin
hiçbir silahlı eylem yapmayan ve bir tane bile olsa yasadışı
silahla yakalanmayan bir yapılanmaya siz nasıl silahlı terör örgütü
dersiniz” demeye devam edeceklerdi.
Anlatamazdık…
Halkın vergileriyle alınan silahları, Fetullah Gülen'in bir emriyle
halka çevireceklerini nasıl anlatacaktık?
Nihayetinde, 15 Temmuz'dan sonra bile, “FETÖ'nün arkasında ABD'nin
olduğunu da nerden çıkardınız,” diyebilen bir güruhla karşı
karşıyaydık.
“Terör örgütü” demek için “silah” yahut “silahlı eylem” aramaktan
ne zaman vazgeçmişlerdi, biliyor musunuz?