Bugünkü yazı yolculuğumuza "NATO bizi pratikte kimden korur?"
sorusuyla başlayalım.
Boşuna "mevzuat hazretlerine" bakmayın; pratikte dedim, kâğıt
üzerinde değil.
Sizi bilmem ama benim bu soruya öteden beri verdiğim cevap,
"Kendisinden korusun kâfi..." ifadesinden ibarettir.
Yani, fakire göre NATO'ya üye olmak NATO'nun
şerrinden emin olmamıza yarıyor.
Ne ki, 15 Temmuz'da ona da yaramadığını açık seçik
gördük.
Tam aksine, "Süper NATO" (Gladyo) saldırısına maruz kaldık.
Aslında bunda da şaşacak bir şey yok... NATO'nun patronu ABD'nin,
PKK'nın Suriye koluna binlerce TIR silah yardımı
yaptığı kimseye sır değil. Yunanistan'daki ABD
üsleri de öyle.
"Güvenliğimize tehdit nereden geliyor?" sorusunun cevabı da muamma
değil.
Dün de muamma değildi.
Mesela, 1974'te gerçekleştirdiğimiz Kıbrıs Barış
Harekâtı öncesi karşımıza NATO müttefikimiz ABD
çıkmıştı.
ABD 6. Filo'suyla Türkiye'yi tehdit etmişti. Merhum
Erbakan, dönemin Genelkurmay Başkanı
Semih Sancar'dan konuşma yapmak
için pilotlarımızı toplamasını...