Sağlık nedeniyle hayli zaman ara verdikten sonra yazdığım yazının başlığı “Pensilvanya'daydım!” şeklindeydi.
Bundan iki yılı aşkın süre önceydi.
Okur makulesinin, “nerde kaldın / nerelerdesin / bunca zamandır niye yazmıyorsun” yollu soruları birikmişti.
Ben de, o vakitler gündemde olan Fehmi Koru'nun, Zaman gazetesinin eski sahibi Alaeddin Kaya refakatinde Ankara – Pensilvanya arası mektup “taşıma” muhabbetine gönderme yapmak istemiştim.
Şöyle yazmıştım: “Pensilvanya' daydım. Alaattin Kaya'yla herhangi bir hukukum yoktu, mecburen tek başıma gittim...” (Tashih yok, o vakit Alaattin yazmıştım, Alaeddin değil)
Şakaydı.
Bunu da açık seçik belirtmiştim. Hayatımda değil Pensilvanya'ya,ABD'ye bile gitmiş değildim.
Ne ki, “hoşgörü ve diyalog” deyince mangalda kül bırakmayan güruha mensup Alaeddin Kaya şuncacık şakaya tahammül edememiş zehir zemberek bir mail döşenmişti: '”Alaycı ifadelerle kaleme aldığınız yazınızda ismimin geçmesi beni ciddi rahatsız etti...../ kesinlikle.... Hocaefendiye kimseyi de götürmüş değilim....uzun yıllara varan dostluğum nedeniyle de zaman zaman ziyaret ederim.... / Fehmi Koru ile son gidişimiz ise sadece bir tevafuktur...”
Nasıl bir tevafuktu bu?
Kırk yıllık kankalar, “A'aa! sen de mi Pensilvanya'ya gidiyorsun?!” yollu havaalanında falan mı karşılaşmışlardı?
Hayır, bunu sormadım.
Doğrusu, Hocaefendi'sine kimi götürmüş onu da hiç merak etmedim. Lakin Hocaefendi'sini Papa'ya kim götürmüş, hep merak etmiştim. (Nurettin Veren'in demesine bakacak olursak, Papa'ya götürme işini Alaeddin Kaya organize etmiş. Papa'nın elini kim öpmüş muhabbeti ayrı mesele, o taraflara yelken açmayalım.)