Sayın Binali Yıldırım'ın başbakanlığındaki 65. Hükümet kabinesinde yer alan Numan Kurtulmuş'tan Süleyman Soylu'ya kadar birçok ismi tanırım.
Hatta, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü de sınıf arkadaşımdır. (“Ablası bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri halk pazarında satarken kardeşinin bakan olduğunu öğrendi” şeklinde haberlere konu olmuştu ya, onu diyorum.)
Lakin bir süre önce bu köşecikte kabine üzerine kaleme aldığım yazıda hiç tanımadığım, hiç görmediğim bir bakandan bahsettim sadece.
Kimden mi?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ'dan.
“Sağlık Bakanlığı görevine yeniden başlayacak olmasına sevindim” demiştim, “İnşallah ilk günkü heyecan ve aşkla devrim niteliğinde reformlar yapar…”
AK Parti gerçekten de her şeyden evvel sağlık alanında kimsesizlerin kimsesiydi.
Yine öyle olmalıydı.
Gerçi sağlık hizmetleri bu haliyle bile birçok Avrupa ülkesinden ve Amerika'dan daha iyiydi.
Yeter miydi?
Hayır, yetmezdi.
Çünkü “merhamet devleti” bu kadarla asla yetinemezdi.
Kaldı ki birçok sorun hâlâ çözülebilmiş değildi. Mesela, İstanbul'da kimi devlet hastaneleri içler acısıydı hâlâ. (Kendimden biliyorum; yaklaşık bir ay önce ambulansla bir devlet hastanesine kaldırıldım; acil servisi İkinci Dünya Savaşı'ndan kalma bir koğuş gibiydi. En kötüsü bize denk gelmişti herhalde. Yoksa ben de biliyorum devlet hastanelerinin birçoğunun eskiye nazaran çağ atladığını.)