Sabah erkenden kalktı. Muhtemelen yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı, tıraşını oldu, kahvaltısını yaptı.
Evden çıkmadan evvel son bir kez aynaya baktı. “Bugün de CHP genel başkanıyım” diye içinden geçirdi.
Sevindi.
Muhalefete hazırdı. Makamına geçti ve danışmanlarına sordu:
“Bugün ne dedi?!”
“Hendek kazanlara teröristler diyerek ateş püskürdü efendim..”
“Madem o terörist dedi, ben 'arkadaşlar' diye hitap edeceğim…”
Dediği gibi de yaptı. Diyarbakır Barosu ziyaretinde, “hendek kazan arkadaşlar” deyiverdi.
Ne ki, “arkadaşlar” hitabı elinde patladı.
O kadar ki, her yerde ona “hendek kazan arkadaşları” soruldu.
Haliyle kıvrandı, en sonunda da dayanamadı, kıvırdı: “Diyarbakır'a gitmiştim. PKK'nın halkı esir aldığını ve halkı evlerinden çıkmaması için tehdit ettiğini söylemiştim. PKK'nın zorla hendek kazdırdığını söylemiştim. Ben orada örgüt tarafından zorla hendek kazdırılanları kastettim. Partimizin teröre karşı duruşundan kimsenin şüphesi olmasın…”
Doğrusu güzel kıvırmıştı. Tevekkeli adı Çarkçı Kemal'e çıkmamıştı.
Yazık ki yazık, tarz-ı muhalefeti otomatikti.
Sayın Erdoğan neye karşı çıkıyorsa sahiplenecek, neye sahip çıkıyorsa da karşı çıkacaktı.
Bu tarzı yüzünden dış politikada Esetçi oldu, Sisici oldu. Ve, Türkiye'yi uluslararası toplumda terörü destekleyen ülkeymiş gibi göstermek için yırtınan kumpasçılarla kol kola girdi.
Bir ara, Merkel'e mektup yazıp kendi ülkesinin seçilmiş siyasi iktidarını şikayet bile etti.