Kenan Evren'in 12 Eylül rejiminin eleştirisi yapılırken sıklıkla “depolitizasyon” kavramına vurgu yapılırdı.
Yani, bilinçli bir şekilde kitleleri siyasetten uzaklaştırma politikası uygulandığı dile getirilirdi.
Gerçekten de öyleydi.
Zaten, 12 Eylül öncesinin kurtarılmış mahallelerinde etliye sütlüye karışmayanlar, “ne sağcıyım ne solcu, sev gençliyim” diyerek politikadan uzak durduklarını söyleyenler o tanklı 12 Eylül sabahının kazananları oldular.
Zira kovuşturmaya uğrayanlar, alıp götürülüp işkenceye yatırılanlar, bir daha haber alınamayanlar yoktu içlerinde.
Bir nevi erken dönem Acun'uydular.
Millet sağcı - solcu kamplara ayrılıp birbirini yerken, bunlar, sessiz ve derinden “malı götürme” gayreti içindeydiler.
Hani, diyorlar ya, 12 Eylül rejimi, “İslamcıların önünü açtı”; yalandır. Asıl bunların önünü açtı. Dahası, bunlar gibi olanların dışında kimseye şans bırakmadı.
Hedef (söz konusu depolitizasyon süreciyle) toplumu mankurtlaştırmaktı.
Bir toplum için bundan daha büyük felaket ne olabilirdi?
Kitlelerin politik hayvana (homo politicus) dönüşmesi mi?
Aristo, “insan politik hayvandır” derken, devlet yöntemine katılma statüsüne sahip olmayı kastetmişti. Köleler yönetime katılma hakkına sahip değildi.
Zaten mankurtlaştırma da sonuç itibariyle toplumu köleleştirmek demek değil miydi?