Küresel bir saldırı altındayız; ya parçalanmayı kabul edeceğiz ya da hep birlikte direneceğiz, başka yolu yok!
Direneceksek (ki çok şükür, meydanlar şahit, direniyoruz) ortak payda vatandır, gerisi teferruattır.
Demem o ki…
Zilleti, müstevli postalı öpmeyi kabul etmiyorsak, ezanların susmasına, bayrağın inmesine rıza göstermiyorsak, iç savaş sonucu oluk oluk kan akmasını istemiyorsak, velhasıl, Türkiye'nin işgal edilmesine karşıysak, yekvücut olmak zorundayız.
Bu saatten sonra kimi ihtilafları öne çıkartarak ayrılığa, tefrikaya neden olmak, bozgunculara hizmet etmenin dışında anlam taşımaz.
Bozgunculuğa yani tuğyana…
Son günlerde tuğyan provası yaparcasına “cemaatler savaşı” şeklinde haberleri servise sokanlar var.
Kalplerinde hastalık olanların, ihtilafları kaşımaktan acayip zevk aldıkları muhakkak.
İçlerinde, falan grup veya cemaat FETÖ'den daha tehlikeli, diyenler bile var.
Nispetlerine bakılırsa, FETÖ'yü hâlâ bir “cemaat” falan sanıyorlar galiba.
Artık şunu tartışamayız: FETÖ bir CIA organizasyonudur.
Hep söyledim, tekrar edeyim:
Orgeneralinden mülâaneci şakirdine kadar hiçbir FETÖ mensubu ABD'den izinsiz değil darbe teşebbüsünde bulunmak, maklube bile yemez.
ABD'li General Joseph Votel, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası tutuklanan FETÖ'cü hainleri boşu boşuna, “ABD ordusunun yakın müttefikleri” tesmiye etmemiştir. (Daha ne diyecekti; “Bizim çocuklar başaramadı, tasfiye ediliyorlar” mı?)
ABD'nin Dışişleri eski bakanı Colin Powell'ın özel kalem müdürü Lawrens Wilkerson da söz konusu darbeden CIA'nın haberdar olduğunu söyledi.
Haberdar olmasaydı...
Graham Fuller'in yakın çalışma arkadaşı Henri Barkey'in 15 Temmuz akşamı Büyükada'da ne işi olacaktı? (Büyükada'daki mahut toplantıda, bir süre önce “üst akıl”ın olmadığını kanıtlamak için adeta kendini telef eden adı lazım değil bir gazetenin köşe yazarının bulunması da son derece manidardır.)