Irkçı Siyonist sömürgeci devlet, Gazze'yi havadan ve denizden gün boyu bombalamıştı.
Yıl 2012'ydi.
"Ne yaptınız, sığınaklara mı indiniz?.." diye sormuştum.
Yüzüme taaccüple bakıp...
"İsrail kimdir de sığınaklara ineceğiz!.." cevabını vermişti.
Hayır, bu tedbiri elden bırakmak değildi.
Hamaset değildi.
Boş retorik değildi.
Gazze'de bombaların altında çıplak ellerle direnen korkusuz bir yüreğin haykırışıydı.
Onca Arap devletinin zillet içinde yenildiği "ırkçı Siyonist sömürgeci devlete" karşı izzetli direnişin ifadesiydi.
Bu korkusuzluk...
Filistin direniş ruhunun ta kendisiydi.
Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) ve Hamas'ı ve 2006'daki muazzam zaferi bu ruh var etmişti.
Irkçı Siyonist sömürgeci devlet bu ruhu yok etmeden hiçbir halt edemeyeceğini çok iyi biliyordu.
İki şey yaptı.
Biri...
Çok uluslu propaganda aygıtını devreye soktu. Filistin direnişçilerinin tümünü "terörist" ilan etti.
Diğeri...
Bölgedeki Müslümanları mezhep ve etnisite fay hatları üzerinden birbirine düşürmek, kapıştırmak istedi.
Bunda da bir hayli yol aldı.
O kadar ki, İsrail'le bir olup İran'a karşı savaşmaktan dem vuran zıpçıktı "İslamcılar" bile türedi.
Bu türedilerin ruh ikizi entegristler de sağda solda Erdoğan'ın Filistin duyarlığını lagaluga edenlerdi.
Hiçbir şeyden haberleri yok. Ne tarihten, ne coğrafyadan...
Feraset derseniz, hak getire.
İran Çengeli Hareketi'ne Teşkilat-ı Mahsusa'nın neden yardım ettiğini, İran'dan çekilmemiz için emperyalistlerin neden şart koştuklarını (Mondros Mütarekesi'nin 11. maddesi) fehmetmelerini beklemiyoruz. Bari şu kadarını bilselerdi: Sömürgecilerin saldırısı nihayetinde tüm coğrafyayadır. Direniş de tüm coğrafya sathında olmak zorundadır.
İran veya Suudi Arabistan'ın devlet olarak sorumsuzluğu veya mezhepçiliği veya zulmü bu hakikati değiştirmez.