Fatih'te orda burda rastladığımız orta yaşlı bir kadın vardı.
Yaşıyorsa uzun ömürler dilerim, ölmüşse rahmet.
Çok ilginç, çok enteresan bir kadındı.
Görenler "dilenci" derlerdi. Ben öyle demem, diyemem...
Usul usul sokulur, para isterdi ama asla "dilenci" gibi değil.
En fazla "borç" ister gibi.
"Borç" dediğim de vereni abat eden borç. Hani, Allah'tan karşılığı
kat be kat alınan borç var ya, Bakara Süresi, 245. Ayette sabit,
onu diyorum...
Çok farklıydı.
Mesela, hiç "ajitasyon" yapmazdı. Yani, evim yandı, çocuklarım
kapıda kaldı veya köyden geldim, ameliyat olacağım gibi lakırdılar
etmezdi.
Ne mi derdi?
"Fazla paran var mı abi?"
Evet, bu kadar, ne eksik, ne fazla.
Üstelik ezilip büzülmez, iki büklüm olmaz, sadece biraz sessizce
söylerdi.
Daha doğrusu, fazla para ne demektir?
Nuri Pakdil ustamız aklımda kaldığı kadarıyla "mevduatı" alın terinin kasalarda dondurulması şeklinde tesmiye etmişti.
Benim bildiğim, "fazla para" ihtiyacın dışında kalandır.
İhtiyaç da bellidir; lüks ve israfı kapsamaz. Hele gösteriş toplumunun şebeği olmayı hiç...
Fazla para "infakın" konusudur. Emrolunan da malumunuz "hayr"da yarışmaktır.
Yazık ki, modern zamanlar, her yerde gösterişte yarışı icbar ediyor.
Hal böyle olunca zamanla her şey mubah algısı yerleşiyor; yeter ki kendini göster, kendini gerçekleştir.
Mubah konusu da gayet netameli. Makyajı / kamuflajı iyi olanın "mubah" sorunu bile yok.
Gelgelelim, sadece "zenginler" arasındaki bir sorun değil bu. Öyle insanlar var ki eline fırsat geçse neler yapmaz.
Hayli zaman önce adamın biri tezgahta bağıra çağıra hamsi satıyordu.
Baktım, hamsi dediği bildiğiniz sardalya.
Saflıkla uyarmaya kalkışınca, "Hadi uza hemşerim, işime engel olma!" dedi. *** Şükür ki şükür paraya elinin kiri muamelesi yapan da çok.
Bu güzel insanlardan belki de en ilgincine, birkaç yıl evvel Trabzon'a gittiğimde muttali oldum.
Daha evvel anlatmıştım ama yine anlatayım...
İstanbul'a dönüş yolunda hatıralık bir şeyler almak için Bakırcılar Çarşısı'na uğradım.
Bunun fiyatı nedir dedim esnafın birine; 100 lira, dedi.
Sırf konuşturmak için pazarlık yapayım dedim: "75 olmaz mı?"
Hayır anlamında kaşlarını kaldırdı. Hoşuma gitti sürdürdüm: "85 olsun o zaman.."
Olmaz, dedi. "Hadi 90 diyelim" dedim. "Olmaz dedum ya, lailaheillellah" diye söylendi, "99 buçuk desen olmaz. 100 dedim 100 'tur..."
Kızma dedim, 100 lira uzattım.
Baktım, 25 lira geri uzatıyor.
Bu nedir, dedim! Paranın üstü, dedi. Paranın üstü yok, dedim, "100 dedin 100 verdim."
"Uzatma al habu parayı" dedi, "bir kere 75 demiş oldun..."
Ama ben öylesine dedim demeye kalmadı lafı ağzıma tıkadı: "Nasıl dediysan dedun, dedun oni bir kere!" diye kestirip attı.
Son çare olarak "O zaman ben de satın almam" dedim. "E almasan alma" dedi, "zorla satacak değilum ya."