Sokak röportajlarından birinde, "Başkan olsaydınız ne
yapardınız?" sorusuna orta yaşlı bir vatandaşımız, "Kimseyi ayık
gezdirmezdim, su yerine içki içirirdim..." cevabını vermişti.
Evet, kafası kıyaktı...
Fakat, memleket meseleleri hakkında son derece mantıklı / tutarlı,
hülasa aklı başında laflar etmişti.
Bir de içkinin etkisiyle olsa gerek, ekstradan sevimli / neşeli bir
hâl almıştı.
İçki herkesi böyle "güzelleştirmez" tabii.
Ne ki, adamdaki "muhabbeti" görseydiniz, "Sevgisiz veya mendebur
veya nefretle malul halde dolaşacağınıza böyle kafası kıyak
dolaşsanız daha iyi..." derdiniz. O derece.
Tevekkeli kimi erenler / arifler sarhoşluğun bile nihayetinde
"aramak" olduğunu söylemişlerdir. Aramadan bulamazsın, bulmadan da
arınamazsın! Tamam, nasipsiz olmaz; "Aramakla bulunmaz ancak
bulanlar hep arayanlardır." Neyse burada keselim, "erenlerin"
konularına daha fazla yelken açmayalım.
Lakin, hazır yeri gelmişken, Brecht'in "Bay Puntila ile Uşağı
Matti" (Herr Puntila und sein Knecht Matti) adlı oyununa değinmeden
geçmek olmaz.
Bilenler bilir; Puntila çok sert mizaçlı, ceberutun önde gideni
bir...