Her şeyden evvel güven vermek zorundasın.
Bunun için de çok şey yapman gerekmiyor.
Olduğun gibi görünüp göründüğün gibi olman yeterli.
Erdoğan'a millet böyle inandı.
O da Allah'ı var, kendisine inananları hiçbir zaman yanıltmadı.
Patates soğan fiyatları tavan yapsa da dolar falan yükselse de
millet bilir ki elinden geleni yapmış, geceli gündüzlü
çalışmıştır.
Güven budur...
Ama sen daha genel başkanına bile güven vermiyorsun!
Bir hafta evvel "asla karşısına çıkmam" diyordun, şimdi "partiyi
teslim et, 'onursal' ol bas git" diyorsun.
Kılıçdaroğlu gibi meydanlarda onu bunu bedava yapacağım desen de kimsenin "gıllarında" olmaz.
Bir de mümkünse boşa kostaklanma, gerçekçi ol.
Kılıçdaroğlu da cumhurbaşkanı adayı olsaydı yüzde 30'u görürdü. (Seçim sonuçlarını nerdeyse virgülüne kadar tahmin eden ORC'nin seçim sonrası yaptığı ilk anket de bunun kanıtı.)
Bu köşecikte seçimden hemen sonra FETÖ konusunda tavrını netleştir, demiştim.
Öyle "Amerikalılar beni aradı" dersen, Kılıçdaroğlu'ndan farkın kalmaz.
Bir de, PKK / HDP'nin yıllar yılı "federatif çözüm" kapsamında talep ettikleri Kılıçdaroğlu'nun seçim bildirgesinde yer aldı, neden ağzını açmadın?
PKK ve FETÖ konusunda Kılıçdaroğlu'ndan farkını ortaya koymazsan, "koltuk sevdalısı" ithamını sineye çekmek zorundasın.
İşe burdan başlayacaksın, bu kıyağımı unutma! *** Söz konusu yazımda şiiri azaltarak bırakmanı, birden bırakırsan tehlikeli olacağını söylemiştim.
Yazık ki dinlemedin!
Şiiri birden bırakmasaydın, Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur'a, "yazdıklarını ispatlamazsan alçaksın, namussuzsun, şerefsizsin! Senin gibi alçaklar köşelerinden böyle yalanlarla havladıkça..." demezdin.
Nefsini o "mastürbasyonlu" şiirlerinde köreltirdin.
Aynı şekilde Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil'e de "Şerefsiz oğlu şerefsiz" demezdin.
Adamın ölmüş babasından ne istiyorsun!
Ayıp, gerçekten ayıp! *** Erdoğan'a 16 yıl boyunca yapmadıkları hakaret kalmadı.
Bir kez olsun senin gibi ağzını bozmadı. En fazla "çirkin" dedi, kimi zaman da naçar mahkemeye verdi.
Mesela...
FETÖ montajla, kurguyla, prodüksiyonla Erdoğan'ı linç ediyor, senin o şizofrenlerin de "yayalım" diye tepiniyorlardı.
Twitter hiçbir şikâyeti dinlemiyordu.
Mahkeme kararının ardından erişim engeli gelince kıyametler koptu.
Dönemin cumhurbaşkanı Gül de DNS ayarlarını değiştirerek Twitter'a ulaşım sağlamış, "Sosyal medya platformlarının kapatılması tasvip edilemez" şeklinde tweet atmıştı.
Yani ailesinin en küçük ferdine kadar linç edilen Erdoğan'a destek vermek yerine, (sonuç itibariyle) linç edenlere destek vermişti...
İsrail Adalet Bakanı Ayelet Şaked bazı paylaşımlar nedeniyle tehdit edince Twitter Hizbullah ve Hamas'ın yöneticilerine yasak getirdi.
Bakalım şimdi Gül ne diyecek?