O vakitler günlük gündelik siyaseti takip etmiyordum. Bol bol
kitap okuyor, sinema ve tiyatroyla meşgul oluyordum.
İşlerim de tıkırındaydı. Ayıptır söylemesi, hayatta hatırı sayılır
ne kazandıysam o dönemde kazandım.
E tabii her dönemde olduğu gibi o dönemde de Filistin
kanayan yaramızdı.
İsrail'in katliamlarına maruz kalan mazlum bir
Filistinli fotoğrafı görsem mideme sancılar girer, günlerce kendime
gelemezdim.
Bu fotoğraflardan birini daha sonraları (2006'da) şöyle yazacaktım:
"Yerde yatıyor, upuzun; gencecik bir kadın, melek yüzlü bir anne.
Bembeyaz yaşmağı var boynunda. Tavana bakan gözleri açık.
Yeryüzünün bütün tavanlarını delip geçen, 'Bize kapalı Allah'a
açık' bir bakış duruyor gözlerinde. Hemen yanı başında esmer bir
çocuk, sırtını duvara yaslamış oturuyor. Evet oturuyor, çökmüş
değil; bir ayağını hafif uzatmış, bir ayağını kırmış. Annesine
bakmıyor, tavana bakmıyor; hiçbir yere bakmıyor gibi bakıyor! Bu
zeytin gözlü çocuk nereye bakıyor? Bileniniz var
mı, Filistin'de şehit düşen bir annenin
çocuğu nereye bakar?.."
O vakitler herhangi bir gazetede yazmıyorum....