Altan'ların küçüğü, "iç savaşın kanlı
cehenneminden geçmeden işlerin düzelmeyeceğini" söylemişti.
Eleman Özkök de "demokrasi darbeyle de gelir" diyerek Sisi'ye selam
çakmıştı.
Malumunuz, bekledikleri gelmedi.
Aslında geldi, de, başarılı olmadı.
Haliyle, "işleri düzelmedi."
Yani, millet 15 Temmuz'da çıplak ellerle tanklara karşı durunca,
yollarına taşlar döşedikleri FETÖ darbesi ellerinde kaldı.
Ellerinde kalınca yalana dolana, tezvirata başvurdular.
Ablak yüzlü Neo-Con Michael Rubin'den Fetullah'a kadar fesat
ehlinin alayı "kontrollü darbe" demeye başladı.
Tek başına bu bile "iç savaş" emellerinden vazgeçmediklerinin bariz
göstergesiydi.
Zira...
Halkın direnişini bundan daha korkunç şekilde itibarsızlaştırmak
veya FETÖ darbesini bundan daha şeytani ifadelerle aklamaya
çalışmak olmazdı.
Manzara-i umumiye "iç savaş" öncesi lansman çalışması
mesabesinde değil mi?
Bunun için...
Önce "kontrollü darbe" söylemini dolaşıma soktular, sonra da "Aslan
Asker Şvayk" misali "Kontrollü Kemal"i yürüyüşe mi koştular?
Değilse...
Mehmetçiğe kurşun sıkan, halkımıza savaş uçaklarıyla saldıran,
Cumhuriyet Savcısını makamında katleden bilumum terör örgütleri
neden mahut yürüyüşü bu denli destekliyor?
Soru şudur:
15 Temmuz öncesi dile getirdiğimiz FETÖ tehlikesini "yolsuzluk"
heyulasıyla dün karartmaya çalışanlar, bugün "adalet"
lakırdılarıyla neyi karartmaya çalışıyorlar?