Sayın Gül'ün muhterem arkadaşı ile Ali Bulaç kardeş olsaydı ve ben ikisinden birini seçmek zorunda kalsaydım, Ali Bulaç'ı tercih ederdim.
Neden mi?
Hiç değilse Ali Bulaç,15 Temmuz darbesinden sonra, Fetullahçıların bu kadar alçak olabileceğini tahmin edemezdim, yollu tepki gösterdi.
Sayın Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı ise, “Darbenin beyni Gülen olabilir mi? Olmasa da oldu bile…” diyerek o saatten sonra bile “kuşku üretmeye” çalıştı.
Bununla da kalmadı…
Türkiye gazetesi köşe yazarı Fuat Uğur madem darbeyi önceden bildi, demek ki devletin haberi vardı, demeye getirdi. Biraz daha kaptırsa, Kılıçdaroğlu'nun FETÖ'den tutuklu o başdanışmanı gibi, “15 Temmuz tiyatrodur” diyecekti.
Yine, Ali Bulaç, Fetullah Gülen'in, Ahmet Taşgetiren'i “göbekli adam” diye aşağılayıp kendisinden sitayişle bahsettiği konuşmasından hiç değilse, felaket rahatsız olmuş.
Halbuki, Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı, Fetullah Gülen'in ona “bir ev hediye ettik,” sözünden hiç rahatsız olmamıştı.
Hayır, çok rahatsız olmuştu ama bunu söyleyen Gülen'den değil, nakleden Hüseyin Gülerce'den. (Ona ev aldık diyen Gülen için, “yalan söylüyor” bile dememişti yahu.)
Aynı şekilde…
Kemal Kılıçdaroğlu ile Fetullah Gülen kardeş olsaydı, hiç kuşkusuz ben Kemal Bey'den yana olurdum.
Şükür ki şükür Kemal Bey'in böyle bir kardeşi yok.
Onun kardeşi, Celal Kılıçdaroğlu.
Güzel adam…
Emekçi, dobra ve delikanlı…
Kemal Kılıçdaroğlu kardeşiyle gurur duysun, diyeceğim; ne ki, onun daha çok Fetullah Gülen'le gurur duyar gibi bir hali var.
Zira, 17-25 Aralık 2013 yargı darbe teşebbüsünden beri FETÖ'nün atanmamış sözcüsü gibi davranıyor.