Müdürün ipten kazıktan kurtulmuş bir milletvekili geçen gün “evet” oyu verenleri denize dökeceklerini, ondan sonra da Samsun'a çıkıp Amasya'ya falan gideceklerini söyledi.
Bu açık seçik tehdit üzerine savcılık harekete geçti.
Halbuki, öncelikle Müdür harekete geçmeli, lanlı lunlu konuşan o milletvekilini partisinin disiplin kuruluna sevk etmeli değil miydi?
Öyle ya…
Madem referandum stratejisini “kuzu postuna bürünmüş” modunda sürdürüyor, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden” o milletvekiline bir çift söz söylemesi gerekmez mi?
Müdür neden susuyor?
Daha doğrusu, neden korkuyor?
O milletvekilinin kendisini savunmak sadedinde, “Referandumda evet oranı yüzde 98 çıksa da bu bizim için geçerli olmayacak… Böyle bir başkanlık sistemini bu ülkede kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz...” gibi sözlerini (Müdüre) hatırlatmasından mı çekiniyor?
***
Yıllar önce Hermann Hesse'nin “Bozkırkurdu”na benzeyen bir adamın birdenbire “sosyalleşmeye” karar verip işini ararken eşini bulmasını anlatan bir “metin” yazmıştım.
Merhum Halit Akçatepe çok heyecanlanmış, “Bunu bana 'stand up' yapacağım şekilde genişletir misin?” demişti.
Heyecanını hiç kaybetmeyecek kadar da coşkulu bir insandı.
Mültefitti.
Tuncay Özinel'den Kemal Sunal'a kadar fakiri sitayişle tanıştırmıştı. (Bu arada, Ertem Eğilmez'den Kemal Sunal'a kadar hâlâ gün yüzüne çıkmamış birçok anısını fakire anlatmıştı.)
Gelgelelim, ne o “stand up”ı ne de üzerinde konuştuğumuz Tuncay Özinel ile birlikte oynayacakları oyunu yazdım.
Bunun mahcupluğuyla da uzaklaştım.
Bana, hep gizlenerek yaşıyorsun, derdi.
İçtendi, sevgi doluydu, ve inançlı bir adamdı.
Bir defasında prodüksiyondan bir arkadaşa adak kurban kesmesi için para vermiş, etini de Eyüp Sultan'da garibanlara dağıtmasını söylemişti.
Rahmet dilerim.
***