Şayet “evet” oyları yüzde 60-70'ler civarında olsaydı, “her şey
sandık değildir” martavalı eşliğinde, “Hitler de seçimle gelmişti”
diyecekleri muhakkaktı.
Şimdilik YSK Başkanına bir Hitler demedikleri kaldı.
Hep yenilgi, hep hüsran insana her şey söylettirir; bunu da anlamak
lazım.
Hele ki umutsuzluk yok mu?
Bünyeyi içten içe kemirir, perişan eder.
Neyse ki başta CHP olmak üzere “hayırcılar” için
referandumdan hepten “umutsuz” bir sonuç çıkmadı.
Tamam, yüzde 3'lük fark az değil ama kapatılması da
imkânsız değil.
E tabii 2019 seçimleri için diyorum. Yoksa sistem
değişikliği işi bitti. Erdoğan'ın dediği gibi “Boşuna
uğraşmayın atı alan Üsküdar'ı geçti.”
Yazık ki, CHP sanki hiç umut yokmuş gibi hareket
ediyor.
Umut yokmuş gibi dediğim; çamura yatmak için her fırsata
atlıyorlar.
Oysa yüzde 48'in kıymetini bilseler, 2 sene sonra yapılacak
cumhurbaşkanlığı seçimi için şimdiden çalışmaya başlasalar; mezkur
yüzdeye, yüzde 2 artı bir (rakamla 1) insan evladı katsalar işi
bitirecekler.
Diyeceksiniz ki “hayırcıların” derdi seni mi gerdi?
Neden germesin; onlar da insan evladı değil mi?
Hem yüzde 48'in içinde
sadece FETÖ, PKK ve AKP'li fırıldak yok
ki; her şeyden evvel CHP var; mebzul miktarda
da Vatan ve Saadet Partililer var.
Yüzde 48'e sahip çıkmayalım
da, FETÖ'den PKK'ya, Rubin'den Wilders'e kadar
bu ülkeye husumet besleyenlerin “yönlendirmesine” mi
bırakalım?!
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hem sahip çıkacağız hem
de dilimiz döndüğünce yol göstereceğiz.
Sahip çıkmanın ilk yolu da ümit vermektir.
Fakir de bunu yapmak istiyor ve diyorum ki; ey CHP'liler öncelikle
gerçekleri kabul edin.