Her güne uyandığımda iyi ki bu şehri İstanbul'da o yaşıyor
diyordum. Onunla aynı çağda, aynı şehirde yaşamanın erinciyle içim
dolardı.
Asalet timsaliydi.
Özü sözü birdi, bilgeydi, dirayet sahibiydi. Dünyanın gelmiş geçmiş
en büyük şairlerinden biriydi.
Son derece mütevazı olduğu kadar da tavizsiz bir dava adamıydı.
Ömür boyu yolundan milim sapmadı.
En güzel oruç ve ramazan yazılarını yazmıştı.
Orucun kişisel bir hadise olmadığını, İslam milletinin tümüne ait
bir kaynaşma, bir uyanma ve diriliş süreci olduğunu biteviye
anlattı durdu.
Bugün ramazanın ilk günü ve artık o aramızda yok. Evet, bildiniz,
diriliş bilincinin mimarı Sezai Karakoç'tan
bahsediyorum.
Ramazan Bayramı dolayısıyla 2019'da yaptığı konuşmasında,
"Kayıplarımızın nedeni diriliş bilincini
kaybetmemizdir" demişti.
"Diriliş bilinci" mi?
Şöyle anlatmıştı: "Allah bizi yarattı ve bize bir bilinç verdi,
şuur verdi. Ama, insanoğlu alışkanlıklar sebebiyle bir dalgınlığa
düşer ve bu bilinci bir nevi kaybeder (...) Bu bakımdan İslam âlemi
olsun, bir fert olarak Müslüman olsun, İslam toplumu olsun, her
zaman sahip...