ABD 11 Eylül saldırılarının ardından sadece Afganistan'ı değil
Suriye'yi de "terörist devlet" ilan ederek hedefe koymuştu.
Türkiye her platformda Suriye'yi arkalamıştı.
O vakitler Davutoğlu dışişleri bakanı falan değildi ve olası bir
Suriye işgalinin Türkiye'ye yaşatacağı sıkıntıları hesap etmekte
zorluk yaşanmamıştı.
Türkiye-Suriye yakınlaşması böyle başlamıştı.
Lakin yakınlaşmanın dozu kaçırılmıştı. Özellikle de Davutoğlu'nun
elemanları öyle coşmuşlardı ki durduramıyorduk.
Hiç unutmam, Akif Abi (Emre) Esad'ın babası Hafız Esad'ın Hama
katliamını hatırlatmak zorunda kalmıştı.
Ne oldu biliyor musunuz?
Arap Baharı ardından Suriye'de "iç savaş" başladığında, Suriye
muhabbetinde sınır tanımayan o elemanlar, bu sefer de Suriye'ye
silah gönderme çağrısı yapmaya başladılar.
ABD tuzağına dikkat çeken Akif Emre, Prof. Mahmut Erol Kılıç ve
fakiri de ölüm bildirileriyle tehdit ettiler.
Davutoğlu dışişleri bakanı olduğunda Batı medyasında yere göğe
sığdırılamamıştı.
Mesela, Süddeutsche Zeitung gazetesi "Türkiye'nin Kissinger'i"
başlığını atmıştı.
Allah için Davutoğlu da ne kadar maharetli olduğunu Suriye
meselesinde göstermişti.
O kadar ki...
Eski Cumhurbaşkanı Gül'ün danışmanlığını yapan Ahmet Sever,
"Abdullah Gül ile 12 Yıl" kitabında, Gül'ün Davutoğlu'nun yüzüne
karşı, "Sen Suriye'nin dışişleri bakanı mısın?" diye sorduğunu
yazmıştı.
Gelgelelim...
AK Parti'nin 1 Kasım 2015'te aldığı yüzde 49.5 oyun kendisine
verildiğini söyleyecek kadar her şeyi sahiplenen Davutoğlu, Suriye
konusunda "sorumluluk" kabul etmiyor.