Can arkadaşım Ahmet Kekeç'le bazen birbirimize tatlı tatlı "sitem" ederdik. Sitem dediğim, "Bu arkadaşı neden benden sakladın?" yollu takılırdık.
Birbirimize, "Biraz olgunlaşsın diye beklettim" dediğimiz de çok olmuştur.
Bu "olgunlaşan" arkadaşlardan biri şimdi hızlı "muhalif" olmuş. CHP yandaşı kanallarda öyle propagandist lakırdılar ediyor ki, benim canım muhaliflerim ağzının içine bakıyorlar.
Hayır, Ahmet Kekeç de ben de "keşfe" falan çıkmazdık. Kendileri gelirlerdi. Ne yalan söyleyeyim, geldiler mi de, Francis Veber'in Salaklar Sofrası'nın (Le Diner De Cons) Pignon'unu gören Pierre Brochant gibi gözlerimiz parlardı.
Bir farkla ki biz kimseyi aşağılamazdık. Takılırdık sadece. Kimi zaman takıldıklarımızın da bize takılmalarını ister, canımız sıkılmış gibi yapardık. En sonunda da "oyunumuzun" anlaşılmasını sağlar, hep birlikte "neşemize" bakardık.
Enseyi karartmamamızı biraz da buna borçluyduk.
Bu özelliğimiz yazılarımıza da az çok sirayet ederdi. Ahmet Kekeç, mesela, Özdemir İnce'yi az "sevmemişti", ben de Ertuğrul Beyciğimi. Hatta...