Faşistlere karşı tarlada, mısır saplarının arasında
direnişlerini sürdüren köylüler, yanlışlıkla birbirini
öldürüyorlardı.
Yanlışlıkla dediğim, birbirini faşist sanarak.
Aklımda kaldığı kadarıyla, Taviani Kardeşler'in (Paolo Taviani -
Vittorio Taviani) "San Lorenzo Gecesi" filminden bir sahneydi.
"Kutsal kripto avcılarının" halleri fena halde bunu
çağrıştırdı.
Strateji, muhasebe, izan, insaf, usare hak getire.
Dostu düşmanı tanıyacak bilinçten yoksunlar.
Belirli bir disiplinden veya siyasi gelenekten de gelmiş
değiller.
Çoğu retorik müptelası tıfıllar...
Mısır saplarının arkasından sallapati ateş eden köylüler gibi kendi
ayaklarına veya "omuzdaşlarına" ateş ettiklerinin farkında bile
değiller.
Ama samimiler...
Bir de, FETÖ mücadelesini araçsallaştırarak menfaat temin etmeye
çalışan fırsatçılar var ki, bahsi diğer.
Yine de şu kadarcığını söyleyeyim: Tarık Buğra'nın Çolak Salih'i
bunları görseydi diğer kolunu da kendisi kopartıp yüzlerine
fırlatırdı.
Şükür ki şükür samimi olduğu kadar da bilinçli olanlar var.
(Binlerce selam olsun onlara.)
Fakat sinirleri biraz gergin.
Bu da gayet doğal. Hangi birimizin sinirleri gergin değil ki.
Karşımızda yeryüzünün gelmiş geçmiş en aşağılık terör örgütü
var.
Akıncı Üssü davasında binlerce görüntüyle kanıtlandığı halde Kemal
Batmaz, "o ben değildim, ben orda arsa bakıyordum" diyebiliyor.
Biraz daha sıkışsa, "ben aslında ben değilim" diyeceği kuvvetle
muhtemel.
Bunların hepsi böyle.
Saçlarından topuklarına kadar yalanla maluller.
FETÖ'den tutuklu yargılanan Zaman gazetesinin eski sahibi Alaeddin
Kaya da mahkemede, "Gülen'i tanıdığım ispatlansın suçumu kabul
edeceğim" demişti.
Oysa...
Fe'mi Bey mektup taşıma muhabbetinde Kaya'nın aracılığıyla
Fetullah'tan randevu aldığını ve birlikte Pensilvanya'ya gittiğini
yazmıştı.