Merhume Ayşe (Şasa) abla nasıl da "zevkli" anlatırdı. Çekinmesem
şunu bir defa daha anlat, derdim.
Yine de dinlemeye doyamazdım.
O derece müthişti.
Anlattığı da, merhum eşi ve meslektaşı (Yeşilçam'ın en velut
senaristi) Bülent Oran vefat ettiğinde, kendisini ziyarete gelen
eşhasın hali pür melaliydi.
Acayipti...
"Yahu güya taziyeye gelmişler," demişti gülerek, "eşi vefat eden
ben değilmişim gibi baktım, onlar beni değil, ben onları teselli
etmeye başlamışım..."
O kadar ki...
"Ölüm diye bir şey yok, sadece ölüm korkusu vardır..." sözünü
nakletmiş.
İşe yaramamış.
"Ölüm bir uykudan uyanmaktır..." demiş.
Fayda etmemiş.
Uzun lafın kısası, ne söylese teselli edememiş taziyeye
gelenleri.
İçlerinden biri, profesör olanı, "Ama Ayşe Hanım, çok zor değil mi?
Yalnız kaldınız şimdi!.." diye sürdürmüş.
"Yalnız değilim; Allah var" karşılığını verince de, söz konusu
profesör, "Ben, Allah'la arama mesafe koydum..." diye kestirip
atmış.
Bunun üzerine Ayşe abla şu cevabı vermiş: "Hocam o mesafeyi
şeytanla aranıza koymanız gerekmez miydi?"
Ne zaman olması gerekenle olan arasındaki "çelişkiye" muttali
olsam Ayşe Şasa'nın mezkur uyarı tarzı aklıma gelir.
"Çelişki" illaki siyah ve beyaz kadar uçurumlar arasında olması
gerekmez.
Önemli olan ölçü...
Konu öncelikler veya tercihler olsa ne fark eder ki.
Ölçü ne midir?
Kestirmeden söyleyelim:
Hakikattir.
Hakikatin hatırı da dostun hatırından üstündür. Onun için kimin
söylediği değil neyin söylendiğini öncelemek icap eder.
Yanlış anlaşılmasın, hakikati kimin dillendirdiği elbette
önemli.
Lakin...
Bu öneme vurgu yapma hakkını elde etmek için her şeyden evvel o
hakikatin yanında fasılasız durmak şart.