Yatsıya doğru aradı, "Görüşebilir miyiz?" dedi, oldukça telaşlı
bir sesle. "Tabii, buyur..." dedim.
"Telefonla olmaz" dedi, "yarın müsait misin?.."
Müzmin muhalif bir arkadaşımdı. Üstelik, sadece siyasi konularda da
değil her konuda muhalifti.
"Nerde görüşelim?" dedim.
Bir yer söyledi, söyler söylemez de "Yok, orası olmaz" dedi. Başka
bir yer söyledi, ardından yine vazgeçti. Yardımcı olmak için ben
bir yer önerdim. Sessizliğe gömüldü. Orada mısın anlamında, "Alo"
demek zorunda kaldım. "Aslında olur" diye kabul etti, sonra da "Ama
orada tanıdık falan çok olur..." diye itiraz etti.
En sonunda güç bela bir yer saptadık. Belirlediğimiz vakitte de o
yerde buluştuk.
Oldukça gergindi.
Ne içersin faslına geçmeden etrafı son bir kez kolaçan etti.
"Kusura bakma ama başka yere gitsek iyi olacak" dedi. "Sorun nedir
Hayrettin?" dedim. "Yolda anlatırım" dedi ve ekledi: "Cep
telefonlarımızı senin arabada bırakalım. Benim arabayla
gidelim..."
Yolda "İş güç nasıl gidiyor?" dedim. "Çok iyi..." dedi.
Şaşırdım!
Şimdiye değin sırf muhaliflik belasına her şey için "Çok kötü"
derdi. Başta kendi işleri olmak üzere memlekette "iyi" giden hiçbir
şey yoktu...