Türkiye'de vesayet odaklarının etkisi sıfırlanınca açıktan açığa
"küresel vesayetle" iş tutmaya başladılar.
En belirgin özellikleri, "yeminli Erdoğan düşmanı" olmaları.
Evet, düşman, "muhalif" değil.
Nefret gözlerini öylesine kör etmiş ki...
Erdoğan ve AK Parti'ye muhaliflikleri, "Türkiye muhalifliğine"
dönüşmüş / dönüştürülmüş, haberleri yok.
İçlerinden biri, güya gazeteci...
DEAŞ'ın kanlı Ankara saldırısı nedeniyle yabancı ülkelerin
Erdoğan'a gönderdiği başsağlığı mesajlarını bile içine
sindirememişti.
Bir diğeri, CHP milletvekili...
Lahey'e aşeriyor. Tüm hayali Erdoğan'ın müstevliler tarafından
yargılanması.
Öteki...
MİT TIR'ları kumpasıyla Türkiye'nin uluslararası toplum nezdinde
"terörist devlet" olarak gösterilmesi için hâlâ yurtdışında kapı
kapı dolaşıyor.
"Müstevliler" de haliyle bunlara bayılıyor.
Gel de şimdi Che Guevara'nın o sözünü hatırlama:
"Şayet düşmanın seni seviyorsa sende bir puştluk var demektir."
Müstevliler, küresel vesayet odakları hiç değişmedi.
Dün neyseler, bugün de o.
Kopenhag Kriterleri, Helsinki Yurttaşlar Bildirisi, insan hakları,
demokrasi, hülasa, "yüce insanlık değerleri" adına ne varsa, söz
konusu olan bizlersek, hepsi birer araçtan ibaret.
Hedefleri Türkiye'yi bölmek, parçalamak, teslim almak.
Bunu da artık gizlemiyorlar.
FETÖ'den PKK'ya kadar tüm terör örgütlerine gündüz gözüyle yardım
ve yataklık ediyorlar.
Demokrasi için tanklara karşı çıplak ellerle direniş çağrısı yapan
Erdoğan'ı şeytanlaştırırken, Mısır'da darbe yapan Sisi'yi kırmızı
halılarla karşılıyorlar.
Menfaatleri söz konusu olduğunda helvadan yaptıkları putları yiyen
müşriklerden farkları yok.