Yaşlandım mı yoksa kavgalardan mı bezdim, bilmem, ama o şarkıyı
ne zaman dinlesem iliklerime kadar yorulurum hayattan.
Allah rahmet etsin, Cem Karaca da o şiiri öyle güzel yorumlamıştı
ki, neredeyse o şiirin fevkinde.
Hangi şiir mi?
Nâzım Hikmet'in “Mavi Liman” şiiri: “Çok yorgunum, beni bekleme
kaptan. / Seyir defterini başkası yazsın. / Çınarlı, kubbeli, mavi
bir liman. / Beni o limana çıkaramazsın…”
Kendimi bildim bileli o limanın kubbelerine düşman olanlarla kavga
ettim. Karınca kararınca ne yaptım ne söylediysem hep o liman
içindi…
Kubbeler kartpostal bir özlemden maada o limanı liman yapan mana
ikliminin de ifadesiydi.
Daha orta mektep yıllarında Cemil Meriç'in “Bu Ülke”sini
ezberlemeye kalkıştıysam, Allah biliyor ya, yine o limanı savunmak
içindi.
Büyük Doğu'yla, Diriliş'le, Edebiyat'la, Mavera'yla ve Yeni
Devir'le o limanın mana iklimine saldıranlara karşı hep birlikte
direndik.
Ve aslında…
Nâzım Hikmet'i de deli hasretlere dûçar eden o limana duyduğu
muhabbetti.
Bu muhabbeti terennüm eden hiç kimse, Fatih Sultan Mehmed'in
yaptırdığı Rumeli Hisarı'nda yıllar yılı harabe halde bulunan hisar
mescidinin aslına uygun şekilde onarılmasına karşı çıkmaz.
Gelgelelim, adı lazım değil bir tiyatrocu, Sadri Alışık ödül
töreninde, “Rumeli Hisarı'nda mescit yapmak isteyenlere izin
vermeyelim” şeklinde çağrı yapabildi.