2023 Eğitim Vizyonu Belgesini
büyük bir heyecan, zevk ve gururla okudum.
Heyecan duydum. Çünkü Türkiye’de
eğitimle ilgili ilk defa bu kadar net bir bakış açısı
sergileniyor.
Zevk aldım. Çünkü eğitimle ilgili
yıllardır kurduğumuz hayaller sayfalarda cümle cümle canlanmış.
İnanç, kararlılık ve samimiyet satırlardan taşıyor.
Gurur duydum. Çünkü yıllardır
tartıştığımız eğitim meseleleri ağırbaşlı, bilge ve güler yüzlü bir
tavırla ele alınmış. Metnin fikrî altyapısı zihniyet inşası
için sağlam bir temel oluşturuyor.
Artık konuşmayı bırakıp, çalışma
zamanı gelmiştir.
Çünkü 2023 Vizyon Belgesi,
ertelenmiş hayallerimize geç kalmayı asla göze alamayacağımız bir
randevu veriyor.
Peynir
gemisi
Metni okuduktan sonra sosyal
medyada birkaç paylaşım yaptım. Birkaç dakika içinde beklenen
yorumlar geldi.
“Metin güzel de uygulama
nasıl olacak bakalım!”
Bu tür yorumlar yapanlara hak
vermiyor değilim. Kötü hatıralar belki ümidimizi biraz
kırıyor.
Ama şimdi umutlu olma zamanı.
Birkaç yıl sonra her şey aynı tas, aynı hamam devam ederse, o zaman
dönüp, “Vizyon iyiydi de uygulamalar
nerede?” diye sorarız.
Veya vizyonda şu anda eksik veya
hatalı olduğunu düşündüğümüz şeyler hâlâ düzeltilmediyse, onun
da hesabını sorarız.
Şimdi lütfen izin verin de biraz
heyecanlanmanın tadını çıkaralım.
Çerçeve
müfredat
Vizyon belgesinde birçok mühim
konu var. Ama ilk gözüme çarpan şey müfredatla öğretmenin rolü
arasındaki ilişkiyi anlatan bölüm oldu. Orada şöyle
diyor;
“Müfredat araç olmaktan
çıkmış ve amaç hâline gelmiştir. İyi yetişmiş öğretmenlerin olduğu
bir sistemde çerçeve müfredat yeterlidir. Usta bir öğretmen,
müfredatı çocukların ihtiyacına göre anında yeniden inşa eder,
fırsat eğitimi yapar.”
Yani bu cümle diyor ki;
“Müfredatı değiştirmek her şeyi çözmez. Önemli olan hazırı
tüketmeye alışmış öğretmenlerin üretmeye
başlamasıdır.”
İdeal bir sistemde, müfredat
neyin, niçin öğrenilmesi gerektiğini söyler. Öğretmen de bunun
nasıl yapılması gerektiğine karar verir. Eğer bu karar da müfredatı
oluşturanlara bırakılırsa, üretmeyen öğretmen, zamanla kendini
tüketir.
Bugün maalesef öğretmenlerin çoğu
ders planı yapmayı unutmuş durumda. Dersini planlamayan öğretmenler
de ya vakit yokluğunu ya da tecrübe çokluğunu mazeret olarak
sunuyor.
Bir kere vakit yokluğu bahane
olarak öne sürülemez. Çünkü “boş ders” dediğimiz zaman dilimleri
aslında planlama vakitleridir. Boş dersini boş geçiren öğretmen,
dolu dersini dolu geçiremez.
Ve oyuncu ne kadar tecrübeli
olursa olsun, senaryosu olmayan filmden gişe hasılatı
beklenemez.
Tercih
meselesi
Akşam evinize misafir geleceğini
düşünün. Çayın yanında pasta türü bir şeyler ikram etmek istiyor ve
keke karar veriyorsunuz. Bu karardan sonra yapabileceğiniz birkaç
şey var;
1- Market rafında satılan
ambalajlı keklerden bir tane alıp misafirin önüne
koyarsınız.
2- İyi bir pastaneden taze kek
alıp onu ikram edersiniz.
3- Kek için gerekli malzemeyi
alır, kendiniz pişirir, misafir gelince fırından çıkarıp sıcak
sıcak sunarsınız.
Bu olayı sınıfa uyarlayacak
olursak, birinciyi tercih edenler kitapta ne varsa onu öğrenciye
aktaran öğretmenlerdir.
İkinciyi tercih edenler, yardımcı
kaynak ve kılavuz kitapları kullanırlar.
Üçüncüyü tercih edenler ise
farklı materyaller kullanarak kendi ders planlarını ve
etkinliklerini kendileri oluştururlar.
Her üç senaryoda da misafir kek
yer. Ama misafire ne kadar değer verdiğimizi, tercihlerimiz
belirler.
Sakın, “Ben kek yapmayı
beceremiyorum. O yüzden hazır tercih ediyorum” demeyin.
Çünkü siz üniversitede o kekin nasıl pişirileceğinin eğitimini
aldınız.
“Bize öyle bir şey
öğretmediler” diyorsanız da hemen kollarınızı sıvayıp
mutfağa girin.
İnanın geç
kalmadınız!