Yıllar önce yaz kampı için
öğrencileri Londra’ya götürmüştük. İlk günün gecesinde yorgun argın
yatağa uzandım. Tam uykuya dalmak üzereyken birden sirenler çalmaya
başladı. Ardından kapıda yumruk sesleri duydum. Kalkıp açtım.
Açmamla birlikte iri yarı, siyahi birisi kolumdan tutup beni
koridora çekti. Ve panik içinde binadan tahliye edilen kalabalığa
karışıp bahçeye çıktım.
Bahçede herkes sıraya dizildi,
sayımlar yapıldı ve binada kimsenin kalmadığından emin olunduktan
sonra bir açıklama yapıldı:
“Yanlış alarmmış. Odalardaki
duman dedektörüne yakından deodorant sıkıldığı zaman böyle
olabiliyor...”
Bu talihsiz açıklamanın ardından
hemen dönüp bizim Türk gruba baktım ve gözlerindeki parlamayı fark
ettim. Uzaktan “Sakın ha!” anlamında birkaç kaş
göz işareti yapıp odama gittim.
Yattıktan yaklaşık 10 dakika
sonra sirenler yine çalmaya başladı. Bu sefer kalkmadım tabii. Ama
kapım yine yumruklanmaya başladı. Öfkeyle kalkıp kapıyı
açtım. “Ya arkadaşım” dedim. “Çocuklar
yapıyor işte! Kapatın sireni de yatalım.”
Ama robot gibi “Sizi
dışarı çıkarmam gerekiyor bayım!” diye tekrarlayan ve bir
yandan da kolumdan tutup beni odadan çıkarmaya çalışan arkadaşa
fazla direnemedim. Yine aynı işlemlerden geçtik. Çocuklar
içeri girerken kampüs müdürü yanıma gelip, “Lütfen
çocukları uyarın! Türk grubun olduğu odadaki dedektör devreye
girmiş” dedi.