Lisede acayip coşkulu tarih
dersleri işlerdik. Öyle ki birisi bir at ve kılıç getirse, en yakın
düşman ülkeye doludizgin saldıracak kıvama gelirdim. Ama bu coşku
sınava çalışırken kaybolur, o cengâver hâlimden eser
kalmazdı.
Nereden aklıma geldi peki bu
şimdi? Söyleyeyim.
Askerî harekât başladığından
beri herkes gibi benim de nabzım hızlandı. Yedi düvele meydan
okuyan bir Türkiye, milliyetçilik duygularımı kabarttı. Lisedeki
gibi birisi arkadan mehteri verse sınıra doğru koşar adım gidecek
kıvama geliyordum ki, Amerikan Başkanı bir Tweet
atıp, “Sizi mahvederim. Ekonominizi
bitiririm” gibi bir şeyler yazdı.
Herkes gibi canım çok sıkıldı
tabii. Ama dünyada dengelerin değiştiğini, dengesiz bir adamın
üslupsuz cümlesiyle tekrar hatırlamış oldum. “Asker
üzerine düşeni yapıyor ve kahramanca operasyon yapıyor. Peki ben
ülkem için ne yapıyorum acaba?” diye düşündüm.
Eskiden “Bir düğmeye
basıp füzeyi fırlatırım” diye dünyayı tehdit edenler,
şimdi bir tuşa basıp doları fırlatabiliyor. Ve elimizden bir şey
gelmiyor.
Evet, duygusal bir milletiz.
Kahramanlık hikâyelerini seviyoruz. İcabında gözümüzü kırpmadan
ölüme koşacak kadar cesuruz. Mevzubahis vatan oldu mu tankların
önüne yatacak kadar da çılgınız. Ama dünyada savaşların artık
sadece topla, tüfekle yapılmadığını bilmiyormuş gibi yaşıyor ve
çalışıyoruz.